Bugüne kadar ‘barış süreci’nin arkasında iki ismin kararlılığını net olarak gördük. Abdullah Öcalan sürece inanmadıklarını her fırsatta yenileyen dağ kadrolarına rağmen süreci kendi iradesi ile sürüklüyor. Karşısında ise Başbakan Erdoğan sürece çomak sokmaya yönelik her türlü bel altı vuruşa rağmen sürecin arkasında duruyor. (Belaltı vuruş derken özellikle yerel seçim öncesinde yolsuzluk kayıtlarının arasına sıkıştırılan Öcalan’ı itibarsızlaştırmaya, barış sürecini bozmaya yönelik sızdırılan ses kayıtlarını kastediyorum.)
Süreç ile ilgili beni endişelendiren bir diğer konu da önümüzdeki genel seçimler ve MHP’nin artan oy oranı. Bugünden itibaren MHP’nin bu yeni tartışmaların üzerine abanacağını söylemek sanırım hiç kimse için sürpriz olmayacaktır. En büyük korkusu MHP’ye oy kaptırmak olan Ak Parti için hayli zor bir tercih ile karşı karşıyayız.
Barış sürecinin geldiği bu yeni aşama sürecin geleceğini değil Türkiye’nin yapısını da belirleyecek.
Abdullah Öcalan sürecin başında yola çakırken bu sürecin sadece bölgeye değil tüm Türkiye’ye daha fazla demokrasi getireceğini söylüyordu. Gelin görün ki o günlerden bu yana demokrasi köprümüzün altından çok sular aktı. Ne yazık ki yeni düzenlemeler, çıkartılan kanunlar, yasaklamalar Türkiye’yi daha demokratik değil tam tersi otokrasinin eşiğine getirdi. Şimdi bir yanda tüm Türkiye’ye daha fazla özgürlük isteyen bir söylem diğer yanda ise şu andaki demokratik hakları bile daraltmaya yönelik adımlar atan bir iktidar var.