NUR BANU KOCAASLAN
nurbanukocaaslan@diken.com.tr / @nurkocaaslan
“Bir ömür ya. Ben 12 yaşındaydım, çocuktum, şimdi çocuğum var ve onunla meydana geliyorum. Üç kuşaktır meydandayız, ikinci kuşak devraldı ama umarım üçüncü kuşağa devretmeyiz bunu.”
Besna Tosun, Galatasaray Meydanı’ndaki oturmalara ilk gittiğinde 12 yaşındaydı. Meydandakilere, babası Fehmi Tosun’un 12 Ekim 1995’te gözleri önünde beyaz bir araca bindirilerek nasıl kaçırıldığını anlattı. Artık sekiz yaşındaki oğluyla nöbeti devralan ikinci kuşaktan.
90’ların ikinci yarısında, gözaltına alınıp kaybettirilen, 55 gün sonra kimsesizler mezarlığında bulunan Hasan Ocak ve benzeri örneklerin artmasıyla Galatasaray Meydanı’nda başlayan mücadele yarın 600’üncü haftasına ulaşacak. 1995’ten 2016’ya, Türkiye’nin darbe girişiminin ardından yıllar sonra olağanüstü halle (OHAL) yeniden yüzleştiği bugünlerde, Cumartesi Anneleri yine Galatasaray’da adalet çağrısı yapacak.
Besna Tosun, zaten etkisini yitiren sokak muhalefeti, darbe girişimi ve OHAL’le neredeyse durma noktasına gelse de Cumartesi Anneleri’nin hep orada, o meydanda olduğunu hatırlatıyor.
“Baktığınızda bu koşullarda sadece Cumartesi Anneleri var. Darbenin ertesi günü bile biz meydandaydık, 30 kişiydik. Kesinlikle izin vermeyeceklerini, saldıracaklarını söylediler. 90’larda saçından tutarak sürüklediğiniz annelerin çocuklarını neyle tehdit ediyorsunuz? Ertesi hafta yine oturduk. ‘Güvenliğinizi alamayız, oturmayın, 10 dakika oturun, sadece açıklamanızı okuyun’ dediler. Biz yine de oturduk akışı nasılsa eylemin öyle devam ettik.”
‘Beni kaçırıp öldürecekler’
Bu kararlılık 10 yıl araya rağmen yıllardır süren hak arayışının birikiminden geliyor. Tosun, babası gözleri önünde kaçırıldıktan birkaç hafta sonra 12 yaşındayken Galatasaray’da gördüklerini anlatmıştı.
Yıllar sonra bir kez daha anlatıyor: “19 ekim 1995’te evimizin önünde kaçırıldı babam. Ben o zaman 12 yaşındaydım. Eve dönerken kapının önünde bir beyaz araba gördüm, bahçe tarafındaki kapıları açık, bagaj kapağı açık. Ben ve kuzenim eve gidiyorduk. Beni fark ettiklerinde babamın koluna girip bahçeye atladılar. Bir tanesi aracın yanında kaldı. Bana baktı ve gülümsedi. Eve koşup anneme bağırdım, ‘Anne babamın arkadaşları geldi’ diyerek. Çok farklı tiplerdi ama o zaman düşünmüyorsunuz, 12 yaşında bir çocuksunuz anlamıyorsunuz, şu an düşününce kötü hissediyorum nasıl anlamadım. İri yapı tiplerdi, uzun saçlı, önleri kısa arkaları uzun. Annem elindekini fırlatıp koştu, anladı çünkü. Babam annemi hazırlamış, ‘Bana bir şey olursa İHD’ye git, şunları yap’ diye. Babam sakin, son defada kafasını kaldırıp yukarı bakıyor, annemi görünce, ‘Beni götürüp öldürecekler’ diye bağırmaya başlıyor. O esnada panikleyip babamı arabaya koymaya çalışıyorlar. Biz beş kardeşiz, en büyüğümüz 15 yaşında o zaman. Hepimiz aşağı koşmaya başladık. Abim arabanın kapısını tutuyor, arabayı süren ‘İstersen seni de götürelim’ diyorlar. Ben aşağıya indiğimde arabanın kapısı kapanmamıştı ve babamın ayakları daha dışarıdaydı.”
‘Sadece babam değildi, yüzleşmem erken oldu’
Polise yapılan başvurular sonuçsuz kalınca, birkaç hafta sonra Tosun ailesi de Cumartesi Anneleri oturmalarına katılmaya başlıyor: “Annemi bir gün karakola çağırdılar, annem çıkar çıkmaz biz polisiz deyip içeri girdiler. Evde babama ait ne varsa toplayıp gittiler. Babama ait çok fotoğraf yok o yüzden bizde. Annem İHD’ye başvurdu. Bir gün annem babamı aramaktan döndü, ‘Yarın bir yere gideceğiz, babanın nasıl kaçırıldığını anlatacaksın’ dedi. Geldik, meydandaydık. Babam için buradayım dedim. Bir anda baktım farklı farklı bir dolu fotoğraf var. Sadece babam değildi, o zaman yüzleştim. 12 yaşında yüzleşmek biraz erken oldu, zor oldu.”
Fehmi Tosun’la ilgili birçok kayıpta olduğu gibi AİHM’in kararı var. AKP döneminde Türkiye mahkumiyet alınca dostane çözüme gidilerek tazminat veriliyor, ayrıca Türkiye etkin soruşturma yapılması taahhüdünde bulunuyor. Ancak yeniden başlayan dava takipsizlikle son buluyor. Aile, şu anda Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş durumda.
Çocuklardan torunlara
Besna Tosun, şimdi sekiz yaşındaki oğluyla birlikte katılıyor oturmalara. Dedesinin nasıl kayıp olabildiğini oğlu tam olarak anlamıyor. Ama onun gibi birçok insanın kaybettirildiğini, tıpkı annesi gibi diğer fotoğrafları da görünce fark etmiş. Şimdi annesiyle birlikte duvarlara sticker yapıştırıyor, konuşulanları dinliyor, mücadeleyi izliyor.
“Anne dedemi aradın mı, bulamadın mı?” diye sorduğu annesine de bir gün “İnsanlar el ele tutuşsalar aslında kaybolmazlar” diyor. Besna Tosun, oğluna detayları anlatamadığını ama onun zamanla öğreneceğini belirtiyor.
Annelerinden devraldıkları, üçüncü kuşağa bırakmamak için üstlendikleri bu bekleyişe kendi de artık eskisi gibi bakamıyor: “Geldiğinizde sadece babanızı istiyorsunuz ama şimdi bu yeterli değil. Deseler ki orada git al, o yetmeyecek bana artık. Sadece onun bulunması, diğerlerinin bulunması da yetmeyecek. Herkes yaptıklarının hesabını vermek zorunda. Meydana her geldiğimde başka bir fotoğraf bastım o meydana. O hiçbirinden daha kıymetli değil, şu an sadece çok özlüyorum o kadar.”
‘Hedef insanlık vicdanımızı kaybettirmekti’
Cumartesi Anneleri bu mücadeleyi sürdürüyor çünkü talepler artık ne sadece kayıpların izini bulabilmek, ne de etkin soruşturmaların yürütülmesiyle sınırlı.
20 yılı aşan tarihiyle yüklendiği sorumluluğun içinde, Türkiye’nin en uzun süreli sivil itaatsizlik eyleminde Besna Tosun’u da vurguladığı temel nokta şu: “Cumartesi Anneleri bizim yaşam hakkımızı da orada savunuyorlar. Evet ilk talepleri kendi çocuklarıydı ama ‘Başka çocuklar da kaybedilmesin’, ikinci talepleri de buydu. Cumartesi Anneleri bizlerin, herkesin yaşam hakkını savunuyorlar. Hiçbir haksızlığa karşı da susmadık, Soma’dan, Roboski’den, Suruç’tan, Gezi’den her şeyden bahsettik orada. Çünkü hedef sadece babamızı, oğlumuzu, kardeşimizi kaybettirmek değildi, insanları korkutmak, insanların vicdanını, insanlığımızı kaybettirmekti.”
‘Biz hep oradayız, bir haftayla sınırlı olmamalı’
Bu yüzden de Besna Tosun’a göre 600’üncü haftanın diğerlerinden bir farkı yok ama yaratılan korku ikliminde belki böylelikle sokağa çıkılabileceğini kaydediyor.
“Çünkü korkması gerekenler bizler değiliz, öğretmenler, gazeteciler, akademisyenler değil. Korkması gerekenler hırsızlık yapanlar, insanları katledenler, şehirleri yerle bir edenler. Herkesin sokağa çıkıp sesini duyurması gerektiğini düşünüyorum. Sadece 600’üncü haftada da değil. Biz hep oradayız, her hafta o desteği bekliyoruz. 500’üncü haftada 10 bin kişiydik, 501’de 300 kişi kaldık. 600’e kadar da bu böyle devam etti. Bu bir haftayla sınırlı olmamalı, her hafta olmalı. Bu mücadeleye sahip çıkmalıyız.”
Cumartesi Anneleri, ilk kez 27 Mayıs 1995 günü saat 12:00’de çıktıkları Galatasaray Meydanı’na, yarın yine aynı saatte 600’üncü kez çıkacak.
Sizi de bekliyorlar…