DR. ZEYNEP SENA AĞIM
DR. VELİ VURAL USLU
Türkiye’de yapılan testlerin ve dolayısıyla corona virüsü vakalarının sayılarının artmasıyla SARS-CoV-2’nin neden olduğu Covid-19 salgınının ciddiyetini her geçen gün daha iyi anlıyoruz. Bu hafta sizleri corona virüsü ve diğer virüslerle ilgili çok uzun zamandır devam eden bir tartışmaya dahil etmek istiyoruz.

2007 yılından beri biliminsanları herkese açık platformlarda doğada bulunan corona virüslerinin insanlık için tehdit oluşturduğunu defalarca yazdı, raporlar hazırladı. Peki hayati öneme sahip virüslerle ilgili bilimsel araştırmalar neden dünya genelinde yetersiz kaldı? Gelin bu sorunun cevabını ararken, bir yandan da yazılı ve sosyal medyada dolaşan komplo teorilerinin iç yüzüne beraber bakalım.
Bir genetik materyal parçasının (DNA veya RNA) görevini nasıl anlayabilirsiniz? Örnek olarak kanserle ilgili bir geni ele alalım. Biz bu genin işlevi ve nasıl kontrol edildiğini anlamak için pek çok deney yapıyoruz, ama bunlardan en önemli üçünü şöyle sıralayabiliriz: Genin belli noktalarını değiştirmek (mutasyonlar), bir kısmına ekleme ve çıkarmalar yapmak (insertion ve deletion) ya da bir başka genle birleştirmek (kimera ve füzyon). Şu ana kadar geliştirilen hemen hemen tüm ilaçların ve terapilerin temelinde bu üç yöntem yatar. Kanser gibi hastalıklarda araştırma yapmanın güzel tarafı, gen değişikliklerinin deney düzeneğinde kalmasıdır; araştırmacılara ya da topluma bir zararı yoktur. Akşam çıkarken laboratuvarın ışıklarını söndürür gidersiniz, gözünüz arkada kalmaz.
Diğer hastalıkların araştırılmasında da temelde bu üç yöntem kullanılmasına rağmen, konu bulaşıcı hastalıklara neden olan virüslere gelince bambaşka bir senaryonun içinde buluyoruz kendimizi – birçok Hollywood filmine de konu olduğu üzere. Mesela virüsün genetik materyalinin bir yerini mutasyona uğrattık ve artık virüs insanlara bağlanamaz hale geldi – demek ki bu bölge, virüsün insanları enfekte edebilmesi ve kendini çoğaltabilmesi için çok önemli. Ne âlâ, bu çok güzel bir haber! Bir ilaç ya da aşı yapmak istediğimizde virüsün bu hassas noktasını hedeflersek o zaman başarılı olma şansımız çok yüksek. Öbür yanda ise bu mutasyonları yaparken sonunda ne olacağını bilmiyoruz, bilemiyoruz. Yani laboratuvar ortamında keşif amaçlı yaptığımız mutasyonun daha tehlikeli bir virüs ortaya çıkarma ihtimali de mevcut. Kanser genlerinin aksine, virüslerle çalışma yapmak bu sebeple çok sıkıntılı bir alan ve bir virüste değişiklik yarattığınız zaman kapıyı kapatıp gidemezsiniz, çok ciddi önlemler alınması gerekir ki yetersiz önlemden ilk etkilenecek kişiler araştırmacıların ta kendisidir.
Gelelim tüm zorluklara ve hayati riskler almalarına rağmen halen bu araştırmaları yapan biliminsanlarına… Bakteriler ve virüsler 1900’lerin ortasına kadar en fazla ölüme neden olan hastalıkların kaynağıydı: Çiçek hastalığı, verem, kızamık, veba, çocuk felci ve diğerleri. Günümüzde ise derdimiz kanser, kalp hastalıkları, diyabet vs. Peki bu bakteriyel ve virütik hastalıklara ne oldu? Bilim insanları, bu hastalıkların nedenini bulup mikroorganizmaları saflaştırılmış halde elde edip bunun üzerinde ilaçlar ve aşılar denedi. (Bilinçsizce lüp lüp yutulan antibiyotikler de dahil listeye.) Ama ellerinde bu kadar tehlikeli biyolojik maddeleri saf halde tuttukları için türlü engellemelerle de karşılaştılar. Herkes onları tehdit olarak görüp türlü komplo teorileri üretirken, onlar en ufak bir hatada ilk kurbanın kendileri olacağını bile bile aşılar ve ilaçlar geliştirmeyi başardılar. Sevdiklerimizi ince hastalıktan kaybetmiyorsak artık bugün, zamanında komplo teorilerine kurban gitmiş nice biliminsanları sayesinde. Yıllar geçiyor ama günümüzde yaşananlar çok da değişmiyor.
Kulağa mantıklı geldiği için pek çok insanı peşinden sürükleyen, ama hiçbir bilimsel kanıta dayanmayan komplo teorileri yeni bir buluş değil. Ortaçağda veba salgınları sırasında insanları iyileştirmek için -bugün olduğu gibi- hayatını adamış doktorlar ve eczacılar (onların içinden de özellikle kadınlar ve Yahudiler) Avrupa toplumunun ciddi bir kısmı tarafından hastalığı yayan insanlar olarak görüldü. Hastalığa maruz kalıp hayatlarını ortaya koyarak birilerine yardım edebilmek için ellerinden geleni yapan zamanın bazı sağlık görevlileri*, maalesef kendileri hakkında çıkan komplo teorileri nedeniyle hayatlarından oldu. Avrupa bu cehaletinin cezasını, 1300’lerin ortalarında bazı kaynaklara göre kıta nüfusunun yarısına denk gelen 150 milyon insanın kaybıyla ödedi.

“Tarih tekerrürden ibarettir” derler. Bugün gazeteler, televizyonlar, internet sayfaları ve sosyal medya siteleri, virüslere karşı yapılan çalışmaların risklerinden yola çıkarak, gerçek dışı beyanlarla bu tür çalışmaların tamamen durdurulmasını amaçlayan komplo teorileriyle dolu. Bu tür çalışmaların durmasındansa, risklerinin konunun uzmanları tarafından halka anlatılmasının ve yapıcı bir tartışma ortamının oluşturulmasından yana bir görüş hakim bilim dünyasında. Bugün olduğu gibi evde kalmaktan ve hijyenden başka çaresi olmayan bir virüse karşı ilaç bulabilmek için bu tür riskli araştırmaların yapılmasından başka çok bir seçeneğimiz görünmüyor.
SARS-CoV-19’un doğal kaynaklardan insanlara geçip tehlike oluşturabileceğine dair makaleler, 2007 yılına kadar gidiyor. Geçtiğimiz hafta yayınlanan bir bilimsel çalışma da, bu karşılaştığımız corona virüsünün doğal bir kaynağı olduğu yönünde bulgular sundu. Komplo teorileriyle sattıkları kitap sayısı toplamda milyonlara ulaşan pek çok yazarın iddia ettiğinin aksine, yapay biyolojik silahların insanlık tarihine hemen hemen hiç etki etmediğini görüyoruz. Keşke bu tehlikeyi yıllarca önce gören biliminsanlarına komplo teorileriyle ve biyolojik silah kaygılarıyla değil de maddi kaynaklarla yaklaşılsaydı da, bizim bu virüsü basit bir hastalık gibi atlatma ihtimalimiz daha yüksek olsaydı.
Virüslerle ilgili çalışmalar çok güvenli laboratuvarlarda yapılmalı ve bu özellikte laboratuvarlar maalesef az sayıda. Yine de “İnsanın olduğu her yerde işlerin ters gitme riski var, bu nedenle yapmayalım bu tür çalışmaları” demek yabana atılası, tamamen boş bir argüman kesinlikle değil. Peki siz bir karar mevkiinde olsaydınız, tehlikeleri olduğunca kontrol altında tutmaya çalışıp virüsleri araştırmayı mı, yoksa “Aman şimdi ters bir iş yapmayalım” deyip şimdiki salgında olduğu gibi bütün halkı tehlike geçene kadar evde tutup sağlık sistemini ayakta tutmaya çalışmayı mı göze alırdınız?
Sorunun cevabi hala ciddi bir tartışma konusu olduğu için, karar size ait sevgili okurlar. Evde kalın, sağlıklı kalın. Almanya’dan ve ABD’den sevgiler, selamlar.
* Her ne kadar uygulamaları günümüzdeki modern tıp anlayışından çok farklı da olsa insanları iyileştirmeyi hedeflemelerinden dolayı ‘sağlık görevlileri’ olarak adlandırdık burada bu kişileri.
Kimdir?
Dr. Zeynep Sena Ağım: Doktorasını ABD’de Purdue Üniversitesi’nde toksikoloji ve sinir bilimi üzerine tamamladı. Şu anda Massachusetts Üniversitesi’nde sinir sistemi hastalıkları üzerine postdoc olarak araştırmalarına devam ediyor.
Dr. Veli Vural Uslu: Doktora çalışmalarını Almanya’da EMBL Heidelberg’de gelişim ve kanser moleküler genetiği üzerinde yaptı. Şimdi Almanya Neustadt’ta bitki metabolizması ve hastalıkları üzerinde proje lideri olarak çalışıyor. Aynı zamanda Heidelberg Üniversitesi’nde derslere girmektedir.
Kaynaklar:
Menachery VD et al: A SARS-like cluster of circulating bat coronaviruses shows potential for human emergence (2015) Nature Med.
Ge XY et al: Isolation and characterization of a bat SARS-like coronavirus that uses the ACE2 receptor (2013) Nature.
Akst J: Lab-Made Coronavirus Triggers Debate (2015) The Scientist.
Belongia EA and Naleway AL: Smallpox Vaccine: The Good, the Bad and the Ugly (2003) Clin Med Res.
World Health Organisation: Measles vaccines: WHO position paper – April 2017” (2017) Weekly Edpidemiological Record.
Simon J : Quality Control and the Politics of Serum Production in France. (2010) Gradmann C., Simon J. (eds) Evaluating and Standardizing Therapeutic Agents, 1890–1950.
Department of Commerce and Labor, Bureau of the Census: Mortality Statistics, 1900 to 1904. (1906) Washington, DC: US Department of Commerce and Labor.
Hoyert DL et al: Deaths: final data for 1997. Hyattsville, Maryland: US Department of Health and Human Services, Public Health Service, CDC, National Center for Health Statistics (1999) National vital statistics reports.
Dowling HF: Fighting infection: conquests of the twentieth century (1977) Harvard University Press.
Spyrou MA et al: Historical Y. pestis Genomes Reveal the European Black Death as the Source of Ancient and Modern Plague Pandemics (2016) Cell Host Microbe.
Finley T ve Koyama M: Plague, Politics and Pogroms (2016) Munich Personal RePEc Arhive.
Vincent CC et al: Severe Acute Respiratory Syndrome Coronavirus as an Agent of Emerging and Reemerging Infection (2007) Clin Micro Rev.
Lam TT-Y et al: Identifying SARS-CoV-2 related coronaviruses in Malayan pangolins (2020) Nature.
Andersen KG et al: The proximal origin of SARS-CoV-2 (2020) Nature Medicine.
Frischknecht F: The history of biological warfare (2003) EMBO Rep.