
AYNUR KOLBAY
aynurkolbay@hotmail.com
@okumak_zamani
“Ya tüm şehir doğayla gerçekten iş birliği yapmaya karar verirse neler olurdu?
O şehir nasıl değişirdi? Her şey nasıl başlardı?”
Yolda yürürken beton kaldırımların arasından taşan minik renkli çiçeklere ya da taş bir duvarın içinden dışarı fırlamış otlara rastlayıp da şaşırmayanımız, hayran olmayanımız yoktur herhalde. Doğanın olur olmadık yerde kendine yaşam alanı açması gerçekten hayranlık uyandırıcı bir durum.
Hep Kitap’tan çıkan ‘Meraklı Bahçe’ isimli kitap da, azıcık farkındalık ve özenle doğanın nasıl da önüne geçilmez bir şekilde kendini yenilediğini, geliştirdiğini ve çoğalttığını gözler önüne seriyor.
Bahçesi, ağacı hatta hiçbir yeşilliği olmayan kasvetli bir şehirde yaşayan minik Liam, şehirdeki çoğunluğun aksine içeride değil dışarıda vakit geçirmeyi seven bir çocuk. Bir gün yine şehirdeki renksizliğe ve monotonluğa inat, renkli botları ve şemsiyesiyle yağmurda su sıçrata sıçrata yürürken, kullanılmayan eski bir demir yolu keşfeder. Rayların arasından çıkan yabani çiçekler ve bitkileri gördüğünde şaşırıp sevinse de, yanlarına yaklaştığında ölmeye yüz tuttuklarını anlar ve bir bahçıvana ihtiyaç duyduklarına karar verir.

Kendisi bahçıvan olmasa da elinden geldiğince yardım edebileceğini düşünerek, her gün onlarla ilgilenmeye başlar. Deneye yanıla hem bitkilerin ihtiyaçlarını keşfetmeye hem de kendi çapında bahçıvanlığı öğrenmeye başlar. İlgi ve alaka gören bitkiler de keşfe çıkmaya ve yayılmaya karar verince, demiryolunun her köşesi meraklı bir bahçeye dönüşüverir.
Gel zaman git zaman mevsimler geçer ve kara kış gelip de şehir karla kaplanınca Liam’ın bahçesi de görünmez hale gelir. Aylar süren kış mevsimini kendini bahçıvanlık konusunda geliştirmeye adayan Liam, tekrar bahar geldiğinde bahçesiyle daha profesyonel bir şekilde ilgilenmeye hazırdır. Koca kışı kar altında geçiren meraklı bahçe, gördüğü ilgi ile bu sefer daha geniş alanlara keşfe çıkmaya ve başkalarının da ilgisini çekmeye başlar. Böylece tüm şehirde bir değişim süreci de başlamış olur.

Yazarın Manhattan’ın batı yakasında yer alan Highline (Yüksek Hat) isimli eski bir demiryolundan ve günlük hayatta beklenmedik yerlerden fışkırarak karşısına çıkan otlardan ilham alarak kaleme aldığı hikâye, çocuklara ‘vazgeçmemenin önemini’ de gösteriyor bir anlamda. Çocuklar, yetişkinlerin aksine kendilerinde bir şeyleri değiştirme gücünü daha derinden hissediyorlar ve inandıkları uğruna hareket etmek için çok fazla düşünmüyorlar. Kitap tam da bu noktada gerçekten istendiği takdirde, etrafımızda pat diye yemyeşil bahçeler yaratmanın, kendimizi azıcık da olsa mutlu hissedeceğimiz minik doğa parçaları görmemizin mümkün olduğunu anlatıyor. Özellikle şehirde ve bahçeden uzak yaşayan çocukları kendi doğa alanlarını yaratmaları için de cesaretlendiriyor.
Bazen minik adımların çok büyük ve güzel değişimler getirdiğine dair umutla dolu hikâyenin sımsıcak çizimleri de yazar Peter Brown’a ait. Sevin Okyay’ın tertemiz çevirisiyle basılan kitap, 3 yaş ve üstü tüm okuyucular için uygun.
Keyifli okumalar…

Yazar Adı: Peter Brown
Çizer Adı: Peter Brown
Sayfa Sayısı: 36 sayfa
Yayınevi: Hep Kitap