
AYNUR KOLBAY
aynurkolbay@hotmail.com
@okumak_zamani
Çocuklara doğdukları andan itibaren belirli görevler ve davranış biçimleri biçilir ve herkesin bu toplumsal normlara da uyum sağlayarak büyümesi beklenir. Kız çocuklar narindir, hassastır, bebeklerle oynar, çiçekleri sever ve kavga etmezler. Erkekler ise güçlüdür, mücadelecidir, cesurdur, arabalarla ya da savaşı anımsatan oyuncaklarla oynarlar ve yeri geldiğinde kavga ederler. Tüm bu kabul ve yönlendirmeler, çevremizdeki çoğunluk ne yapıyorsa, bunun kabul edilebilir bir davranış olduğunu dayatır bize. Peki ama gerçekten öyle midir, öyle mi olmalıdır? Davranışlarımızı etrafımızdakilere göre ayarlamak ve ne zaman kendi yolumuza gideceğimizi belirleyememek gerçekten doğru mu?
1936 yılında yazılmış olmasına rağmen, zamansız bir hikâyeye sahip olan ‘Ferdinand’ kitabının çıkış noktası da biraz buradan besleniyor. İspanya’da yaşayan Ferdinand, tüm arkadaşları koşup zıplar ve boynuz tokuştururken bir meşe ağacının altında oturup çiçekleri koklamayı tercih eden bir boğa. Birbiriyle dövüşmekten hoşlanan bir sürü yaşıtının arasında, yalnız başına çiçeklerle vakit geçiren Ferdinand’ın bu durumu ilk başta annesini endişelendirse de o da bir süre sonra oğlunun bu şekilde mutlu olduğunu görüp rahatlıyor.

Günün birinde çayıra, Madrid’deki boğa güreşlerine katılacak en hızlı, en öfkeli, en iri boğayı aramak üzere birtakım adamlar geliyor. Ferdinand kendisinin seçilmeyeceğinden emin bir şekilde ağacının altına doğru giderken, diğer arkadaşları ise seçilen boğa olmak için hoplamaya, zıplamaya ve kavga etmeye başlıyorlar. Ta ki Ferdinand bir arı tarafından sokulup çılgınmış gibi hoplamaya ve zıplamaya başlayana kadar. Acı içinde deli gibi koşturmaya ve havaya boynuz atmaya başlayan Ferdinand, adamlar tarafından İspanya’nın en sert, en acımasız boğası zannediliyor ve arabaya konarak arenaya götürülüyor. Ancak boğa güreşi arenasına götürüldüğünde, tüm tahriklere ve çabalara rağmen arenanın ortasına oturarak ve kalabalıktaki hanımların giydiği tüm güzel çiçekleri koklayarak herkesi şaşırtıyor. Pikadorlar, banderillerolar ve matador sinirden deliye dönerken, kimse Ferdinand’ı savaşmaya ikna edemiyor ve böylelikle çok sevdiği çayıra ve ağacına geri dönüyor.
Çocuklar, özellikle de erkekler, genellikle sert, yeri geldiğinde savaşçı ve kavgacı olmaları gerektiğine inanarak büyütülürler ve yaşıtlarıyla da bu şekilde sosyalleşirler. Bu nedenle herkes tarafından ‘normal’ kabul edilen bir çoğunluğun ortasında, dövüşmek yerine çiçekleri koklamayı tercih eden biri olmak kolay iş değil; hele ki bizimki gibi toplumlarda hiç değil. Bu nedenle kitap kendilerine dayatılanın dışına çıkma, istemedikleri bir şeyi zorla yapmama gibi konularda çocuklara cesaret veriyor. Hem küçük okuyucuları hem de yetişkinleri farklı olmanın doğası ve ortaya çıkardığı sorunlar üzerine düşünmeye de teşvik ediyor. Tüm bunların yanısıra eğlence adı altında insanlar tarafından hayvanlara çektirilen zulme dair de hiç aşırıya kaçmadan, hikâyenin içine yedirilen ufak ayrıntılarla farkındalık yaratıyor.
Yazar Munro Leaf’in basit anlatımı ve Robert Lawson’ın kara kalem çizimleriyle müthiş bir kitap haline gelen Ferdinand, İspanya İç Savaşı’nın başlamasından üç ay sonra yayımlanmış ve yazarın komünizm, faşizm ve pasifizm propagandası yaptığı ileri sürülmüş. Leaf’ın 40 dakikada yazdığını ifade ettiği kitap, 1938 yılında Walt Disney tarafından filme çekilmiş. Bununla birlikte ünlü film yapım ve dağıtım şirketi Twentieth Century Fox, ABD’de ilk yayınlanma tarihinden 81 yıl sonra hikâyeye bir de sinemada hayat vermiş.
Üç yaş ve üzeri tüm okuyucular için güzel bir okuma seçeneği olan kitap, çocuklarla farklılıklar, dayatmalar, hayvan hakları, istekler ve yaşam üzerine konuşmak için çok güzel fırsat yaratabilir.
Keyifli okumalar.

Yazar adı: Munro Leaf
Resimleyen: Robert Lawson
Sayfa sayısı: 72 sayfa
Yayınevi: Pena Yayınları
- Kitabın Walt Disney tarafından çekilmiş çizgi filmine bu linkten ulaşabilirsiniz.