71 yaşına kadar belli bir dünya görüşü ve kariyer çizgisinde “tutarlılıkla” ilerlemiş bir insan; kendi kişisel tarihi kadar, milyonlarca kişinin yaşamını da değiştirebilecek ani ve radikal bir rota değişikliğine ne kadar hazırdır? Dünden beri, CHP ile tabanına atfen konuşulan “hayal kırıklığı” kadar önemli olduğuna inandığım bu soruyu, İhsanoğlu da kendine soruyor olsa gerek.
Adaylık ilanı öncesinde, CHP ile MHP’nin İhsanoğlu ile görüşerek doğrudan bir “hayır” yanıtını almamış olması, bu sorunun önemini azaltmıyor. Bilakis, Cumhurbaşkanlığı adaylığını resmen kabul ettiğinde İhsanoğlu’nu -bugünden itibaren- bekleyen 55 günü aslında çoğumuz tahmin edebiliyoruz:
-“Bu saatten sonra” kendisini anlatma gereği ve bu gereğin psikolojik zorlukları,
– Upuzun bir meslek yaşamının geçtiği konforlu toplantı salonlarından sonra fiziki olarak sahaya çıkmak,
– Söylem düzeyinde agresif bir kampanya ortamı ve yol açacağı tahribat,
– Mali kaynak ve medya hâkimiyeti açısından alabildiğine eşitsiz bir kampanya ortamı,
– Son olarak da sürekli “başarıyla” taçlanmış kişisel tarihinde yenilgiyi göze almak.