Bu “semptomlar” aynı şekilde Türkiye’de de söz konusu. Petrol fiyatların düşmesinin cari açığın kapatılması bakımından Türkiye’ye büyük avantaj sağlaması gereğine rağmen dolar karşısında paranın değer kaybetmesi, dış yatırımların durma noktasında bulunması, sıcak paranın ülkeyi hızla terketme ihtimalinin devam etmesi, enflasyonist baskılar, büyüme hızı düşüklüğü, işsizlik rakamlarının aşağıya çekilememesi ve bu arada tipik bir “kayırmacı kapitalizm” örneği olan “yolsuzluklar”ın üstünün kapatılıp, bunların üzerine gitmek isteyenlerin üzerine amansızca gidilmesi.
Bütün bunlar, “Putin’in balonunun patlaması”nın yanında, onun “siyasi ikiz” gibi giderek görünmeye başlayan bir kişinin “balonunun patlaması” ihtimalini gündeme getiriyor. Türkiye’de “demokrasiye son verilmekte” olduğuna, “hukuk devletinden uzaklaşıldığı”na dair giderek yayılan uluslararası algı, küresel ekonomide Türkiye’deki gibi bir ekonominin en fazla ihtiyaç duyduğu iki şeyden biri olan yabancı doğrudan yatırımın gelmesini engeller; sıcak paranın çıkmasına yol açar.
Demokrasi-ekonomi ilişkisi, ya da çağdaş hukuk devleti-ekonomi ilişkisi Türkiye için özellikle geçerlidir. Dünyanın etkin ve saygın yayın organlarında, Türkiye’nin yönetimi “paralel evrende yaşamak” ve “paranoya” ile niteleniyor ise her gün AB ile “kavga”ya girip, “demokrasi notunuz” sürekli kırılmaya başlamışsa, “ekonomi balonu” ya patlar veya patlatırlar. “Siyasi paranoya” ile “ekonomi balonu” arasındaki yakın ilişki Rusya’da görüldü. Türkiye’de de izlenebilir…