Sinsi bir kardeş katilidir iktidar… Yaldızlı saraylarda, şaşaalı tahtların ardına gizlenir; bunak bir felaket tellalının kötücül diliyle şahın kulağına hırsın, ihtirasın, kıskançlığın, bencilliğin, öfkenin zehrini üfler, yayılan ihanetten, yaklaşan felaketten, kardeşin kardeşe ettiğinden bahseder, kardeşi kardeşe düşman eder. Kardeşler ölümlüdür; nihayetinde giderler. İktidarsa, gemlenemeyen hırsıyla ebediyen hükmeder.
“Bir koltuğa sığmayan iki isim” adlı siyasi gerilim romanının son bölümünü okuyoruz şimdi; Erdoğan-Gül kardeşliğinin çözülüşünde… Orada da iş, halef-selef olmaya gelince, “beraber yürüdükleri yollar, beraber ıslandıkları yağmurlar” faslı bitti, bir anda, “Ben terledim, sen terlemedin” noktasına gelindi.
“Kardeşlik hukukunda olmaz” dedikleri ne varsa, bütün unsurlarıyla devrede: Yüze gülüp arkadan kuyu kazmalar, örtülü gruplaşmalar, karşılıklı laf taşımalar, işine taş koymalar, tatsız imalar, tribüne oynamalar, aleyhte yazı yazdırmalar, kıskançlıklar, alınganlıklar, “Böyle yapacaksan ben yokum” diye meydan okumalar… Kitabın daha önce okuduğumuz bölümleri, sıradaki sahneleri ele veriyor: Aleni uyarılar, karşılıklı karalamalar, bayrak açmalar, giderek kopmalar, hatta “hainler” listesine konmalar…
Kardeş kavgası, hukuk tanımayan bir iktidar hastalığıdır.
İktidar, sinsi bir kardeş katilidir. Bir kez ihtirasın bıçağını çekti mi, ne kardeşlik tanır, ne hukuk…