88. yaşına girerken bir yazı istedik kendisinden… Epeydir yazamıyordu, bizi kırmadı. Yolladığı yazının ilk cümlesini okur okumaz, içindeki cehennemi gördüm:
“Artık anlaşılıyor ki, ülkeme demokrasinin geldiğini göremeden ayrılacağım bu dünyadan…” diye başlıyordu. Bizim kuşağı “enseyi karartmayın” tembihiyle yetiştirmiş bir usta için ne ağır itiraf, ne hazin final… Ama sonraki cümlelerde kolumuza girip bizi güverteden kazan dairesine doğru götürüyor, kendisi de bohem yazar kostümünü çıkarıp ter içinde çıplak bir çarkçıya dönüşüyordu sanki:
“Yaralı bir devi ayaklarının üstüne koyabilmek için kuşak kuşak o devi sırtımızda taşıdık. O devin yaralarının iyileşeceğine inancımı hiç kaybetmedim. Bir gün bu ülke ayaklarının üstünde duracak.”
Nasıl?
Hayalle… Ümitle… Mücadeleyle… Sonunda amaca ulaşamasak da “Daha iyi bir dünya için fena mücadele etmedik” diyebilmenin yorgun tebessümüyle…
Çoğalan tebessümlerle kurtulacak bir ülke hayali, Çetin Altan’a yaraşırdı. Hayalini kurdu; ülkeyi kurmayı bize vasiyet etti.
Onu, arkasında kabara kabara köpükler taşıyan bir süt beyaz gemiyle sonsuzluğa uğurlarken, onyıllarca sabırla, ustalıkla, kahırla sırtladığı yaralı devi hevesle devralıyoruz.
Bir gün, ayaklarının üstünde duracağına inancımızı hiç yitirmeksizin… Onu yıllarca sabırla sırtlayanları hiç hatırdan, gönülden düşürmeksizin…