Ekonomik büyümenin olmadığı, üretim düşüşünün yaşandığı, işsizliğin arttığı ve tüm bunların yüksek enflasyon içerisinde gerçekleştiği bir ortama stagflasyon adını veriyoruz.
Bu gerçekten hiç arzulanmayan bir durum…
Şirketlerin birçoğu yıllar içerisinde krediye bağımlı hale getirilmiş. Kredi akışı kesildiğinde ayakta durmakta zorlanıyorlar. Kredi musluklarının açılması da enflasyonu tetikliyor. İçinden çıkılmaz bir paradoks yapı mevcut. Yılın ilk 6 ayında tasfiye kararı alan şirket sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre %16 arttı. Bu da önemli bir gösterge…
Hükümet krediye ulaşamamanın şirketleri önce işten çıkarmalara sonra tasfiyeye kadar götüreceğini görüyor.
Geçtiğimiz seçim döneminde yüksek enflasyon yüksek ücret artışları ve popülist politikalar seti ile kamufle edilmişti. İşsizlik belirli bir düzeyde korunduğu için ekonomik kriz algısı ortaya çıkmadı. Şimdi olası bir işten çıkarma dalgası yerel seçimler öncesi hiç de istenmeyecek bir durum. O nedenle ortalığı fazla kırıp dökmeden, büyümeden fazla feragat etmeden enflasyonla mücadele etmek isteniyor. Bu mümkün olur mu hep beraber göreceğiz.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, iş dünyası temsilcileri ile yapılan toplantıda finansa erişim sorununun 1,5-2 ay içerisinde çözüleceğini söyledi. Tespitler doğru olmakla birlikte ‘Nasıl Çözüleceği’ konusu yine kişisel tahminlere kaldı.
Yavaş hareket edilmesi, dört başı mamur bir politika setinin sunulmamış olması, enflasyonla mücadele edildiği söylenmesine rağmen odak noktanın dış kaynak temini olduğunun görülmesi, kamunun bir türlü tasarruf tedbirlerini ve hedeflerini açıklamamış olması gibi etkenler zamanın aleyhimize çalışmasına olanak tanıyor.
Stagflasyon tehlikesi var ve hiç de yabana atılacak bir mesafede değil.