Bir ülkeye yapılacak en büyük kötülüklerden biri, siyasetin iptal edilmesi olsa gerek. Siyasetin önemsizleştirilmesi, en etkili iptal yollarından biri; muhalefet partilerini muhatap almamak, medyayı tek sesli hale getirmeye çalışmak vs… Siyasetin önemsizleşmesi, tek tek bireylerin görüş ve düşüncelerinin de önemsizleşmesi, çözüm arayışlarının anlamsızlaşması gibi bir sonuca varır. Kendini önemsiz hisseden birinin de insani sorumlulukları zayıflar. Artan suç ve şiddet olayları, yolsuzluklar, mafyalaşma… Yurt dışına gitmeyi isteyenlerin bu kadar çok olmasının nedeni de sadece ekonomik kaygılar ya da özgürlük arzusu değil, önemsiz, değersiz hissetme…
Fakat bu önemsiz hissetme, sadece bu ülkenin meselesi ya da bu hissedişin tek nedeni de sadece siyasetin iptal edilmiş olması değil, insanları birbirine bağlayan bağların neoliberal politikalar ve tüketim toplumu gerçeğiyle koparılmış ya da zayıflatılmış olması. Her an nükleer savaş, küresel salgın ya da iklim krizi gibi bir nedenden dolayı dünyanın yok olacağına dair kaygı, öylesine insanların iç dünyalarına yerleşmiş ki, ne yaparlarsa yapsınlar dünyanın yok olmasının önlenemeyeceğine dair bilinçdışı bir umutsuzluğa kapılabiliyorlar, bu da 19.yy‘da gördüğümüz geniş kitleleri içine alan dünyayı değiştirme arzusunun tam tersi bir biçimde ilgisizlik, kayıtsızlık geniş kitlelerin bir sorunu haline gelebiliyor. Küreselleşme karşıtı hareketler, bu kayıtsızlığı tersine çevirecek bir gücü barındırıyor içinde; bu hareketin deneyimleri ileride siyasetin yeniden canlanışı konusunda yol gösterebilir.