Elbette siyasette seçim kazanmanın tek bir yolu yok; muhalefetin öngördüğü şekilde de seçim kazanılabilir. Eğer son seçim Erdoğan’ın yenilgisiyle sonuçlansaydı belki de bunları hiç konuşmayacaktık. Ancak buradaki sorun, oyunun, AKP’nin kazanma ihtimalini en fazla artıracak şekilde kurulması.
Muhalefetin temel hatası, ülkede onca ağır ve yapısal problemler varken hâlâ AKP iktidarının geliştirdiği hegemonya zemini üzerinde başarı kovalamak… Seçim öncesi ekonomiye dair yapılan eleştirilerin, seçim sonrası dümenin Mehmet Şimşek’e verilmesiyle yerini temkinli bir tavra bırakması bu yüzden. Çünkü Şimşek “rasyonel” bir ekonominin temsilcisi, göreve geldiği günden bu yana yaptıkları da muhalefetin önerdiklerinden çok farklı değil. Seçimi muhalefet kazansa da benzer bir isim başa gelecek ve üç aşağı beş yukarı aynı uygulamalar devreye alınacaktı. İşte Erdoğan’ın “halkçı” gibi görünmesini sağlayan muhalefetin bu sınırlı ufku.
Kendi dilini yaratamayan, ezber bozmaya cesaret edemeyen, kimliklere sıkışan, sınıfsal eşitsizliği mücadelenin merkezine almayan, iktidarı salt “becerememe” retoriği üzerinden eleştiren, heyecan uyandıran bir hikâyesi ve yeni bir düzen tahayyülü olmayan muhalefette, isimlerden çok bu anlayış değişmeli.