• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Yaşadıkları ilham kaynağı oldu

12/06/2022 21:47

ŞULE TÜRKER

suleturker34@gmail.com

@suleturker34

Gül Muratoğlu, eş, anne, babaanne… Aynı zamanda başarılı bir ressam. ‘Kadın ve Melek’ adını taşıyan ikinci kişisel sergisini Türk-Japon Vakfı’nda açan Muratoğlu’nun hayat hikayesi ise sıfatları taşıyan birçok kadından ayırıyor kendisini. Zira son 40 yılda yaşadıkları hani denir ya anlatsam film olur, hem o türden hem de kadınların isterse neleri başarabileceklerine örnek. Zaten yaşadıkları ona da resim çalışmalarında ilham kaynağı olmuş…

14 yaşındayken karşılaştığı 22 yaşındaki Kemal ile birbirlerine tutulmuşlar. Memleketli ve aynı mahalleli olunca yolları birkaç kez daha kesişmiş. Ancak aileleri arkadaşlık etmelerine imkan vermemiş. İki tarafın ailesinin de karşı çıkmasına rağmen onlar diretince -mahkemeden de karar alınarak- evlenmişler.


Eşinin ailesiyle -annesi, kız ve erkek kardeşler- birlikte yaşamaya başlamışlar. Evin ilk gelini de olduğu için omuzlarına büyük sorumluluklar yüklenmiş. Evdeki ‘görevleri’ nedeniyle okulunu bırakmak zorunda kalmış…

Çocuk yaştaki iki hamileliği trajediyle sonuçlanmış. Yüzünü bile göremediği ilk bebeği erken doğuma bağlı komplikasyonlar nedeniyle sadece birkaç gün yaşayabilmiş. İkinci hamileliği de düşükle sonuçlanmış.

Eşinin ailesiyle birlikte yaşadığı 15 yılın ardından ayrı eve çıktıklarında ise hayatının ‘yeni evresi’ başlamış; bu süreç -kendi deyişiyle-  özündeki bambaşka bir kadını ortaya çıkarmış. Kendini geliştirmek için önüne gelen tüm fırsatları değerlendirip kurslara gitmiş, eşini de işini daha ileriye taşıması için teşvik edip desteklemiş. İki oğluyla ilgilenirken bir taraftan da yarım bıraktığı ortaokulu, ardından liseyi bitirmiş. Bir hoca eşliğinde amatör olarak başladığı resim çalışmaları onu adım adım profesyonelliğe taşımış.

“Herhalde yaşadığım onca zorluğu, travmayı çocuk yaşım nedeniyle atlatabildim” diyen Gül Muratoğlu, tüm zorluklar ve çatışmalarla, kafasına koyduğunu yapabileceğine ve sevginin gücüne inancı sayesinde baş edebildiğini ve galip geldiğini söylüyor.

Şimdilerde haftaya gireceği üniversite sınavının heyecanını yaşayan Muratoğlu ile 14 yaşında başlayan ve 40 yılını geride bıraktığı yaşanmışlıklarını konuştuk.

Buyursunlar…

“Mahkeme kararıyla evlendik”

14 yaşındaki evliliğiniz sizin ve eşinizin ısrarları sonucu olmuş. Kendinizi ve yaşadıklarınızı anlatır mısınız?

1967 Ankara doğumluyum, aslen Çorumluyum. İki oğlum, dört torunum var. Hayata biraz tersinden başladım; çok küçük yaşta evlendim.  Zorla evlendirilmiş değilim. Kendim istedim, hatta ailemi karşıma alarak evlendim.

Eşim de Çorumlu. Ortak bir tanıdığımızın evinde tanıştık. Çok yakışıklıydı, 22 yaşındaydı. Türk filmlerindeki gibi ilk görüşte aşık oldum. Aslında o yaşta tabii ki aşk nedir bilmiyorum, farklı hissettim. Sonra ablamın nikahında yeniden karşılaştık. Onlarla aynı sokakta oturuyorlardı. Ablamın evine gittiğimde uzaktan uzağa bakışıyorduk. O askerden yeni gelmiş, işe girmişti, ailesi evlenme vaktinin geldiğini düşünüyormuş, hatta bir kız bile varmış akıllarında. Ama Kemal de beni beğendiğini, benimle evlenmek istediğini söylemiş.

Ailelerinizin evlenme isteğinize tepkisi nasıl oldu?

İki taraf da istemedi. Benim ailem -özellikle de annem- yaşım çok küçük diye karşı çıktı, eşimin ailesi ise akıllarında başka bir gelin adayı olduğu için istemedi. Ama biz çok zorladık. Ailelerimiz sonunda razı oldu.

Okulu bitirene kadar ya da belli bir yaşa kadar bekleriz demediniz mi?

Demedik, keşke deseymişim. Ya da keşke ailem “Hayır asla evlenemezsin” diyerek karşı çıkıp çok katı davranmak yerine – çünkü onlar böyle davranınca ben de inat ettim- “Kızım görüşün ama okulun bitsin, ondan sonra hala istiyorsanız evlenin” deseydi. Ben de “Bekleyelim” diyebilirdim, zira evlendiğim için eğitimim yarım kaldı.

Sizin aileniz okulu bırakmanıza bir şey demedi mi?

Tabii üzüldüler, hatta annem sarılık oldu ama yapacak bir şey yoktu. Zordu birçok şey; 20’li 30’lu yaşlarda bir genç kadın olsaydım yaşadıklarım beni ciddi bunalıma sürükleyebilirdi, çocuk aklımla atlattım.

14 yaşında evlenmenize yasal engel yok muydu?

Mahkeme kararıyla evlendik. O zaman ailelerin ve çiftin rızası olunca mahkeme de olumlu karar verirse evlenilebiliyordu.

O yaşta tanımadığınız kişilerle birlikte yaşamak, eş olmak nasıldı, neler kaldı aklınızda?

Gündüz kayınvalide, görümceyle tabii can sıkıcı, zorlayıcı, yıpratıcı olaylar oluyordu ama akşam eşim gelince mutlu oluyor, yaşanan tatsızlıkları, üzüntümü unutuyordum çoğunlukla, çocuktum. Ama küçük yaşta birçok sorumluluğun üzerime kalması ve aileyle birlikte yaşamanın çok zorluğunu çektim. O yaşta hamile kaldım.

Evlendiğiniz sene mi?

Evet, 15 yaşında doğum yaptım. O gün ev işlerinden oldukça yorulmuştum. Akşam çok şiddetli ağrım oldu, hastaneye gittik. Meğer doğum başlamış, neredeyse yolda doğuracakmışım. Bebeğim yedi aylık dünyaya geldi ancak bir takım talihsizlikler nedeniyle üç gün yaşayabildi. İkinci hamileliğim de düşükle sonuçlandı maalesef. Büyük oğlumu 17 yaşında dünyaya getirdim. Kimse de bana demedi ki “Bir dur, daha hamile kalmak için çok küçüksün, önünde uzun zaman var.” Tam tersine çocuğum olmayacak diye neredeyse hocalara gidiyorlardı. Eşim, ailenin en büyük torunuydu, biran önce onun çocuğunu görmek istiyorlardı. Öyle olunca hamileliklerimi üst üste yaşadım. Ne zaman ki büyük oğlum sağlıklı doğdu, o zaman rahat bir nefes alabildim.

Çocuk yaşta çocuk bakabildiniz mi?

Çok zordu, dediğiniz gibi ben de çocuğum. Kayınvalideme çocuğu bırakıp eşimle biraz gezmek için fırsat kollardım. Çocukça isteklerim vardı haliyle; gezmek, eğlenmek, başka insanlar tanımak… Büyük oğlumla beraber büyüdüm ben. Çok zordu çok.

Ne kadar süre eşinizin ailesiyle birlikte yaşadınız?

Yedi sene aynı evde, sekiz sene de aynı binada, ayrı evde -eve sadece yatmaya gittim- yaşadık. Kayınvalidem bayağı diktatör bir kadındı, onun sözü geçerdi. Sen benim oğlumun eşisin ama bir söz hakkın yok der gibiydi… Sen evde çocuğuna bak, yemek yap, temizlik yap…

Eşiniz ne iş yapıyordu o yıllarda?

Meyve sebze ticareti yapıyordu. Sabah 4-5’te evden çıkıyor -toptan mal almak için- akşam 10’da geliyordu, birbirimizi çok az görebiliyorduk. Büyük oğlum neredeyse babasını hiç görmeden büyüdü; sabah giderken de akşam geldiğinde de uykuda oluyordu. O da o kadar yorgun oluyordu ki yemekten sonra oturduğu yerde uyuya kalıyordu.

İsteyerek evlendiniz ama hayalinizdeki gibi olmadı anladığım kadarıyla?

Aslında hayalim yoktu ki. Eşimle güzel zaman geçirmek vardı aklımda, o da sağolsun bulduğu her fırsatta beni gezdiriyordu.

Çocuğunuz olunca ailenizle aranız düzeldi mi?

Aslında küs değildik ama soğukluk girmişti. Görüştük tabii ama benimle ilgilenmediler. Beni gözden çıkarmış gibiydiler. Öyle olunca ne yaşarsam yaşayayım ne anneme ne babama diyebildim. ‘Kendin istedin kendin yaptın’ diyecekler diye hiç sesim çıkmadı. Ablam dert ortağımdı, yaşadığım tüm zorlukları bilen tek kişidir diyebilirim. Anne gibi oldu bana.

Anne ve babanızla aranızdaki bu ‘soğukluk’ sizi nasıl etkiledi?

Aslında böyle olunca güçlenmeye başladım. Kendi başıma mücadele etme kararı aldım; evde itiraz etmeye, sesimi yükseltmeye başladım.

Yıllar geçip biraz daha kendimi bulmaya başladığımda kim ne derse yapayım modundan çıktım. Çünkü iki ailede beni istememiş, arada kalmıştım. Bu yüzden -yaranmak için- ne denir, benden ne istenirse elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordum. Evliliğimin ilk 10 yılında kim ne derse yaptım, ama 10. yıldan sonra artık bir şeyleri talep etmeye başladım. Asıl kıyamet de bu noktada koptu; sen böyle değildin, değiştin, ne oldu sana dediler. E büyüdüm. Bunu kimse düşünmedi, aklım başıma geldi. Bu arada eve ikinci gelin geldi. Baktım o benim gibi değil, sürekli isteklerini, taleplerini söylüyor, onun dediği daha önemli oluyordu. O da beni etkiledi.  

Ne yaptınız mesela daha önce yapamadığınız?

Dikiş kursu, cam boyama, seramik gibi birçok kursa gittim. Evden çıktım. İlgimi çeken alanlarda kendini geliştirmeye yöneldim. Zaten öğrenmeyi çok seviyordum. Sürücü kursuna gittim, aile ayağa kalktı; ne demek gelin araba kullanacak, nereden çıktı bu! Allahtan eşim de destek oldu bana. Öyle öyle kendimi geliştirmeye başladım.

Ailenin yanından ne zaman ayrıldınız?

1998’de Keçiören’den Yıldız’a taşındık. O sırada ikinci çocuğum da dünyaya geldi. Onun da doğumu zorluydu ama daha bilinçli olduğum için daha rahat büyüttüm. Yıldız’a taşınmamızla birlikte benim hayatım da tamamen değişti.

Ne oldu?

Derler ya, hayatımda yepyeni bir dönem başladı, benim de öyle oldu.  Farklı bir sosyal çevrenin içine girdik, bu ufkumu geliştirdi. Kendime güvenim geldi, giyimimden saçıma her şeyim değişti, eşimin bana bakışı farklılaştı. İlk defa kendi evim olmuştu. Çekirdek aile dört kişi ilk kez kahvaltı yaptık. Sanki yeni evlenmiştim. Karışanım olmadan tek başıma kalınca kendi düzenimi kurdum, eşim de beni daha bir el üstünde tutmaya başladı, çünkü o zamana kadar benim nasıl biri olduğumu tam anlamıyla bilmiyordu. Hep annesi ön plandaydı, ben kayboluyordum o kalabalık evde. Yani evliliğimiz de -olumlu yönde- farklılaşmaya başladı.

Eşiniz de farklı sektöre geçti galiba?

Evet inşaat alanında çalışmaya başladı. Mutfağa çok meraklıydım hem de becerikliydim. Çalışmayı çok istiyordum. 2000’de oturduğumuz semtte eşim bana bir pastane açtı. Özellikle kayınpederim çok tepki gösterdi; gelinin çalışması ne demekti! Ama artık hayatımızın odağında eşimle ben olduğumuz için bizim düşüncelerimiz önemliydi, dolayısıyla pastaneyi işletmeyi sürdürdüm. Beş yıl sonra orayı devrettik. Yine Yıldız’da bu kez market açtık -hala durur- bir süre de orada çalıştım. O beş yıl hayatımın en önemli dönüm noktasıydı; çalışıyordum, özgür bir kadındım. Söz hakkım doğdu. Kendime güvenim geldi, çevrem gelişti. Sonrası daha güzel geçti. Ama bu kez de çocuklar büyümüştü; onların sorunları, eğitim hayatları, kursları hepsiyle ben ilgilenmek durumunda kaldım eşim yoğun çalıştığı için. Ben şimdi altın çağımı yaşıyorum.

Resme başlamanız nasıl oldu?

Pastane ve markette çalışmayı bıraktıktan sonra çocuklar da okula gidince boş zamanım oluyordu. Bir arkadaşım önerdi resim kursuna gitmemizi. “Olur gideriz” dedim, sonra unuttum. Bir gün Türk Japon Vakfı’nın önünden geçerken ‘Resim kursu kayıtlarımız başlamıştır’ yazan ilanı gördüm. İçeri girip kursu veren hocayla görüştüm. O güne kadar resim yapmamıştım ama gittiğim kurslardan dolayı desen çalışmalarım vardı, seramik, kumaş, cam boyamaya yatkındım. Sonuçta kursa başladık. Önce kara kalem çalıştık. Yaptığım işin hep en iyisini yapmaya çalışırım, resimde de böyle oldu. Bir yıl sonra yağlıboyaya geçtim ve o kadar sevdim ki…

Kaç yıl ders aldınız?

Aynı hocayla devam ettim, 10 yıl devamlı ders aldım. O süreçte birçok karma sergiye katıldım. Sonra kişisel sergi yapmak istedim, ilk sergimi 2008’de açtım. Çok keyif verdi bu bana; ben bir şey başardım, ortaya eserler çıkardım. Kendime güvenim arttı, beni çok mutlu etti.

Bu sırada büyük oğlum evlendi, torun oldu, dört beş yıl resme ara verdim. Sonra resim yapmadığımda mutsuz olduğumu fark ettim ve yeniden başladım.

Yaşanmışlıklarım kadın portrelerinde

Kadın portreleriniz biraz hüzün taşıyor, bir nedeni var mı?

Evet, hepsine bir anlam yükledim. Yaşadıklarım, acılarım, hüzünlerim, anlatamadıklarım…

İkinci kişisel serginizin adı da teması da kadın ve melekti…

Pandemi sürecinde evimizin bir odasını atölye haline getirdim ve ilk kez hocasız kendi başıma çalışmaya başladım, çok da keyif aldım. Bu son sergim ağırlıklı olarak pandemi sürecinde ürettiğim resimlerden oluştu.

Hakkında epeyce okuduğum, araştırdığım melekleri çok seviyorum. Melekleri annelerle bağdaştırıyorum. Melekler doğaüstü varlıklar, koşulsuz şartsız hizmet etmekle görevliler. Anneleri de öyle düşünüyorum, koşulsuz şartsız çocuklarının yanındalar. Kadın ve melek bence çok birbirine benzeyen varlıklar. Bu serginin teması da böyle oluştu. Resme başladığım yer olan Türk Japon Vakfı’nda açtığım ikinci kişisel sergimi, Anneler Günü’ne de denk getirdim. Sergi çok beğenildi, epey ses getirdi.

Tabloların çoğu melek ve kadındı. Sergiyi gezenler de hem meleklerde hem kadınlardaki hüzünlü ifadeleri sordular. Onlar benim yaşanmışlığım, içimde kalanlar, kötü anılar, hepsinin birer hikayesi oldu.

Bu sergimin gelirinin bir kısmını sığınma evlerindeki kadınların hayatına az da olsa dokunmak amacıyla kullanacağım. Bundan sonraki kişisel sergimi de KKTC’de açmayı düşünüyorum. 

Farkındalık yaşadığınızı söylediğiniz süreçte yarım kalan eğitim hayatınızla ilgili bir girişiminiz oldu mu?

Daha önce de istemiştim ama cesaret edemedim, ‘Artık benden geçti’ diye düşünmüştüm. Ama o sırada da durmadım; İngilizce kursuna, diksiyon kursuna gittim. Beş yıl önce bu konuda yeniden karar aldım; dışarıdan ortaokulu, arkasından liseyi bitirdim. 50 yaşımda liseden mezun oldum. Şu anda resimde alaylıyım ama artık okullu olmak istiyorum. Bu yüzden önümüzdeki pazar günü yapılacak üniversite sınavına giriyorum, hedefim bir üniversitenin Güzel Sanatlar Fakültesi’ne girmek. Ama asıl hedefim, bir üniversiteye gidip o havayı yaşamak.

Bir ara o kadar çok kursa gittim ki arkadaşlarım bana ‘kurs güzeli’ diye takılıyordu. Ben evde durmayı sevmiyorum. Hasbelkader erken evlendiğim için ev kadını oldum ama ben ev kadını değilim. Ben üretmeyi, başarmayı, öğrenmeyi seviyorum. Bunu da (üniversiteyi) başaracağım. Bu benim kendime sözüm; üniversiteyi bitireceğim.

Yaşadığım bunca şeyden sonra şunu gördüm; bir şeyi gönülden istiyor ve emek veriyorsanız oluyor. Bunu kendimde yaşadım. Bütün ailem her adımımda bana önce kızdı, kınadı ama geldiğim noktada benimle gurur duyuyor, takdir ediyorlar. Bir de sevginin açamayacağı kapı yok, ben buna inandım, böyle de davrandım.  Mesela kayınvalidem ile aram artık çok iyi, bir numaralı geliniyim!

Kategori:Diken özel, Sanat, Vitrin-mobil

SON HABERLER

Mourinho: Türkiye liginin nasıl bir yer olduğunu dünyaya gösterme anlamında başarılıyım

Fenerbahçe’nin hocası Jose Mourinho “Türkiye liginin nasıl bir yer olduğunu bütün dünyaya gösterme anlamında başarılıyım” dedi.

Joe Biden'a prostat kanseri teşhisi konuldu

Eski ABD başkanı Joe Biden’a, kemiklerine kadar metastaza neden olan türde prostat kanseri teşhisi konuldu.

Tanrıkulu: Komisyon mutlaka yasayla kurulmalı

CHP Diyarbakır Millletvekili Sezgin Tanrıkulu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu’ kurulması teklifine karşılık kendilerinin geçmişte sundukları yasa teklifini hatırlatarak eksiklerinin tamamlanıp değerlendirilebileceğini belirtti.

Süper Lig'de küme düşen üçüncü takım Sivasspor

Süper Lig’de küme düşmesi kesinleşen üçüncü takım Net Global Sivasspor oldu.

Uzaktan çalışanlar daha yalnız, üzgün ve öfkeli hissediyor

Anket sonuçları uzaktan çalışanların kendilerini daha yalnız, üzgün ve öfkeli hissettiklerini gösterdi.

Van'da 5 büyüklüğünde deprem
Haftalık olacağı duyurulmuştu: Covid-19 tablosu 13 gündür yayınlanmıyor

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 756 gündür hapiste

YAZARLAR

Elinden çıkanı kulağın duysun

Mustafa Dağıstanlı

Ali Özgentürk için: Böyle mi olmalıydı!

Ayhan Tinin

Çocuk, sınırsızlıkta değil, sınırda büyür

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Yazalım da ne yazalım nasıl yazalım!

Murat Sevinç

Senyör Amicis'in gazına geldim 

Behzat Şahin

Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın 'özenli' açıklamaları üzerine…

Murat Sevinç

Yeşil zeytini neden yemedin Sait?

Ayhan Tinin

GÜNÜN 11’İ

Pınar Yıldız Yüksel: Türkiye yaşlı nüfus hızında Japonya'nın izinden gidiyor

Savaşkan İskefli: Otomobil almak yüksek vergiler nedeniyle toplumun büyük kesimi için neredeyse imkânsız

Ümit Akçay: 19 Mart operasyonunun ekonomik etkileri, iktidarı girdiği yoldan çevirecek bir etki yapmadı

Esfender Korkmaz: Dezenflasyonist politika aracı olarak yatırımların durdurulması çok yanlış

Sedat Bozkurt: İktidarın 'terörsüz Türkiye' diyerek önüne koyduğu amacı o gün bu akademisyenler devletten talep ettiler

Nevşin Mengü: Ekrem İmamoğlu dosyasından belli ki 'ahtapot' çıkacak

Fehmi Koru: Körfez ülkelerinde krallar gibi karşılandı Trump…

Gözde Bedeloğlu: Geleceğin mimarları, sanatçıları, bilim insanları üstleri başları parçalanarak gözaltına alındı, tutuklandı

Şükran Pakkan: İnsanları onurlu kılan; ispiyoncu olması değil, özgürlüğe, hakka ve adalete inanmasıdır

Zeynep Aktaş: Yatırımcı yeniden borsaya yönelirken altın geriliyor

İlber Ortaylı: Medeniyet Kulübü'nden bir öğrenci, protestocu grubun içine dalıp kavga çıkarmış

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×