MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) Başkanı Prof. Dr. Bülent Kılıç, Sağlık Bakanlığı’nın koruyucu sağlık hizmetlerinde yetersiz kaldığını, ‘hastalık bakanlığı‘ olarak çalıştığını söyledi.
Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, sosyal medya hesabından ‘3-9 Eylül Halk Sağlığı Haftası’ dolayısıyla yayımladığı mesaj ve ekli videoda bakanlığın bu yılki ‘mottosunun’, ‘Sağlıkla Yaşayan Türkiye‘ olduğunu söyledi. Koca bugün de kanser taramalarıyla ilgili verileri paylaştı.
Ancak bakanın paylaştıkları, halk sağlığını koruyan önlemlerin yeterince alındığı anlamına gelmiyor. Başka çok önemli alanlara el atılması ve ciddi önlemlerin alınması gerekiyor.
Halk Sağlığı Haftası vesilesiyle görüştüğümüz Kılıç, bakanlığın koruyucu sağlık hizmetlerine yönelik çalışmalarını değerlendirdi.
Kılıç bakanlığın koruyucu önlemleri almakta yetersiz kaldığı, buna karşılık çok daha pahalı tedavi edici hizmetlere ağırlık verdiği eleştirisini yaptı: “Biz bu bakanlığa Sağlık Bakanlığı değil, Hastalık Bakanlığı diyoruz. Son yıllarda dünya ülkeleriyle kıyaslandığında toplumun sağlık düzeyinin giderek bozulmasına yol açan bir tablo yarattı. Koruyucu hizmetler, tedavi edici hizmetlere göre çok daha ucuz ve karlı. Bakanlık popülist politikalara teslim olmuş.”
‘Politikaları tüketim üzerine’
Politikaların tamamen tüketim üzerine oluşturulduğunu vurgulayan Kılıç, şöyle devam etti: “Sistem hasta muayenesi, ameliyatı ve ilaç verme üzerine kurulu. O yüzden de şehir hastanelerini, yatak sayılarını artırıyorlar. Bunlar tüketimi artırmaya yönelik adımlar. Bakanlığın amacı hasta sayısını azaltmak olmalı. Son 10 yılda anjiyolar, küçük cerrahi girişimler, safra kesesi ameliyatlarından tutun da katarakt ameliyatlarına kadar bizim elektif dediğimiz, küçük girişimlerin hepsinde büyük bir artış var. Sağlığı bir meta haline getirdi ve satılıyor” dedi.
Kılıç, diyabet, kalp damar hastalıkları, kanser, obezite, yüksek tansiyon ve kolesterol gibi müzmin hastalıklarda artış olduğunu söyledi. Kanser taramaları yapılsa da yetersiz. Ruh sağlığı verilerimiz iyi değil, depresyon artıyor. Giderek daha mutsuzuz.
Kötü giden tabloyu birkaç majör maddede özetleyen Kılıç, her biri için bakanlığa 10 üzerinden not verdi:
*Sigara ile mücadele gevşetildi: En kötü notum buna, 1 en fazla 2 veriyorum.Son beş yıldaki gerileme çok ciddi. 2000’li yılların başında önemli yasalar çıkarılmıştı. Ancak kapalı mekanlarda içme yasakları, sigara paketleri ve vergilendirmeyle ilgili mücadelelerde ciddi bir geriye gidiş var. Bakanlık sigara bırakma hizmetlerini ücretsiz sunuyor, bırakma poliklinikleri açıyordu. Buralarda da halk sağlığı uzmanları görevlendirilmişti. Halk sağlığı uzmanları sigarayla mücadelede eğitilmiş, sertifikaları verilmiş, polikliniklere yerleştirilmişlerdi. Son 1.5 yılda bakanlık anlaşılmaz bir tutumla halk sağlığı uzmanlarının sigara bırakmayla ilgili yetkileri ve sertifikalarını iptal etti. Artık halk sağlığı uzmanı poliklinikte hastaya yönelik, ilaçla tedavi hizmeti veremiyor. Şu anda Türkiye’de erkeklerin yüzde 41’i, kadınların yüzde 15’i düzenli sigara içiyor. Bu toplumun neredeyse üçte birinin sigara içen bir toplum haline gelmesi demek. Sigara içme yaşı giderek erkene doğru kayıyor. Genç erişkinlerde, özellikle kadınlarda artıyor.
*Cinsel ve üreme sağlığı hizmetlerinde büyük aksamalar var: Çok önemli bir problem. Dolayısıyla 3 en fazla 4 veriyorum.Türkiye 60’lı yıllardan başlayarak bu konuda önemli hamleler yaptı. Özellikle 80’li yıllarda isteğe bağlı gebelik sonlandırmaya (kürtaj) yasal onam verildi. Ne yazık ki son 10 yılda bakanlık bilinçli olarak bu alanda pasif bir duruma geçti. ‘Karşılanmamış gereksinim’ dediğimiz, cinsel ve üreme sağlığıyla ilgili hizmet almak isteyen ama ulaşamayan kadın yüzdesi iki-üç katı arttı. 2013’e kadar karşılanmamış gereksinimi olan kadınların oranı yüzde altıydı. 2018’de yüzde 12’ye çıktı. 2023 rakamlarının en az yüzde 20 olacağını tahmin ediyoruz. Daha bile fazla olabilir. Deprem bölgesinde oran yüzde 50 civarına çıkıyor. Özellikle aile planlaması danışmanlığı, doğum kontrol hapları, kondom, rahim içi araç uygulamasına ulaşmada çok önemli oranda geriye gidiş var. İhtiyaçları olanlar artık özel sektörden, eczanelerden temin etmeye çalışıyorlar. Bakanlık düzenli malzeme almıyor ve dağıtmıyor, sahada uluslararası kuruluşların malzemeleriyle bu açık kapatılmaya çalışılıyor.
*Bulaşıcı hastalıklar ve salgınlarla mücadele yetersiz: Bakanlığa bu konuda 5 verebilirim. Covid-19 salgını bakanlığın sıkıntılı bir yanını ortaya koydu. Gerek vakaların bulunması, gerek izolasyonu, gerek tedavisi, gerekse aşılamada sıkıntılar yaşandı. Artık yeni varyantlarla mücadele edilmiyor. Covid-19 hala var. Buna karşılık tanı koymada, testlerde, bildirimlerde sorunlar yaşanıyor. Bakanlık bulaşıcı hastalıkların bildiriminde şeffaf bir politika izlemiyor. Bu yıl kızamık bir salgın olarak ortaya çıktı. Yaklaşık iki bin dolayında vaka var. Bunların yüzde 10’u hastaneye yatırıldı. Vakaların büyük çoğunluğu aşısız çocuklar. Demek ki resmi rakamlar aşılama oranlarını yüzde 90-95 olarak gösterse de salgın bunun doğru olmadığını, aksaklık ve eksikliği gösteriyor. İllerin aşağı yukarı dörtte birinde aşılama oranları yüzde 95’in altında. Aşı tereddüdü ve reddi giderek artıyor. Bakanlık bu konuda yeterli bilgilendirme ve yasal düzenlemeleri yapamadı. Aile hekimliği sistemi aşıların yapılması ve izlenmesinde zorlanıyor. Özellikle ilkokul çağı çocuklarda. Son 10 yılda ciddi sayıda göçmen aldık. Aşı durumlarını bilmiyoruz. Şubat ayındaki depremlerde ciddi bir nüfus sağlık hizmetlerinden eksik kaldı, aşıları aksadı. Yarın öbür gün, eksik aşılara bağlı başka salgınları da bekleyebiliriz. Hatta insan kuduzu gibi artık görülmemesi gereken vakalar çıkıyor. Bunların hepsi önlenebilir. En son aşısı yapılmasına rağmen, gereken antikor (immunoglobulin) tedavisi verilmediği için bir vatandaşımız kuduzdan hayatını kaybetti. Bunlar ciddi sorunlar. Aynı şeyi başka hastalıklarda da yaşayabiliriz. Birçok yerde kuduz ve tetanoz immünglobulini yok. Malzeme eksikliği ve personelin eğitimi anlamında ciddi eksiklikler var.
*Sağlık personeline yönelik şiddet hız kesmiyor: Hatta dayanılmaz bir hal aldı. Bakanlığa bu konudaki mücadelesi için yine en fazla 3-4 puan verebilirim. Son veriler, iki yılda sağlık personelinin yüzde 80’inin bir şekilde sözlü ya da fiziksel bir şiddetle karşılaştığını, bu vakalarda karşı tarafın tutuklanma oranının ise yüzde 10’larda kaldığını, diğerlerinin elini kolunu sağlayarak gittiğini gösteriyor. Sağlık çalışanları ülkeyi terk etme noktasına geldi. Tıp öğrencilerinin yüzde 70’i mesleklerini yurtdışında devam ettirmek istiyorlar. Gençlerin ülkeyi terk etme noktasına gelmesinin arkasında sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, çalışma koşullarının kötülüğü, ekonomik sorunlar yatıyor. Sadece hekimlerde değil hemşirelerde de benzer sorunlar var. Bir yandan çok sayıda fakülte açıldı, işsizlik sorunu giderek artıyor.
*Çevre sağlığı ihmal ediliyor: Verebileceğim en yüksek not 3. Özellikle iklim değişikliğine, hava kirliliğine bağlı sorunlarla mücadelede bakanlığın çok yetersiz kaldığını görüyoruz. Madencilik, endüstri yatırımlarını destekleyen düzenlemeler sonucu doğada geri dönüşü olmayan zararlar oluşuyor. Yine iklim değişikliği sellere, yangınlara, sıcak hava dalgalarına yol açıyor. Bir yandan hava kirliliğine bağlı ölümlerde artışlar olduğu biliniyor. Bakanlık çevre politikalarında tek başına sorumlu olmasa da çevre politikalarında, sağlık üzerine etkilerini değerlendirme ve takip etmede yetersiz.
*Afetlere yeterince hazır değil: Son depremlerde büyük bir kaos yaşandı. Kaos afetlere hazır olmadığımızı gösterdi, bu konuda hak ettiği en yüksek not 4. Depremden sonra uzun süre birinci basamak sağlık hizmetlerinin verdiği aile sağlık merkezleri kurulamadı. Devletin bir çok hastanesi, başka sağlık kurumları, binaları boşaltılmak zorunda kalındı. Binalarının yeterince sağlam yapılmadığı görüldü. Bu konularda da bakanlığın acil durumlarda çok yetersiz kaldığını görüyoruz.