Şimdi bir bakalım mı kendimize?
Uyku bozukluğumuz var mı? Mide, sırt, baş ağrısı? Sürekli ve kapsamlı bir yorgunluk hissi? Enerji eksikliği? Hiçbir şey yapmamaya ve hiç kimse ile iletişime geçmemeye yönelik bir istek?
Yanmışız demek; merhaba tükenmişlik sendromu.
Çünkü bir çalışan olarak değil, sıradan bir yurttaş olarak; taşıyabileceğimizden fazla yük var üzerimizde. Biteceğine dair ise inancımız yok çünkü önümüzde sayısı belirli günlerden oluşan bir takvim yok. İşte önümüze yığılan dosyalar, e-postalar gibi bir gündem, sorunlar, çalınan, yağmalanan geleceğimiz, memleket var. Gitsen gidesin yok, hiç düşündün mü ne zor anlatmak kendini yeni birisine? En baştan.
Kalsan, ne için, kim için ve nereye kadar? Biz bu memlekette yurttaşlığın bitmeyen bir ihbar süresi içinde gibiyiz, kıdemimizse hiç olmadı.
Takdir edilmek yerine azarlanıyoruz yıllardır, sistematik mobbing gibi her gün yeni bir hak kaybı, yeni bir baskı.
Üzülmek bir şart olarak yazılmış ajandamıza, her türlü mutluluk birilerinden çalınmış gibi bir suçluluk hissiyle birlikte geliyor.
Çıkışı bulmak için güç lazım, bakıyoruz kendimize, yorulmuşuz oradan oraya koşturmaktan ve sonuç alamamaktan, delicesine.