Avrupa Birliği Türkiye Delagasyonu başkanlığına atanan Stefano Manservisi, Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un Türkiye ziyeretinde dile getirdiği ve AKP hükümetinin tepki göstermesine neden olan eleştiriler için “Bu, AB içinde artan bir hissiyatın dile getirilmesidir” dedi.
17 Aralık yolsuzluk soruşturması sonrası yaşanan gelişmeler hakkında hükümete sert eleştiriler yönelten Gauck, “Türkiye için korkuyorum” demişti. Bu açıklamalar tepki gösteren Başbakan Tayyip Erdoğan da, Gauck’un Doğu Almanya’da rahiplik yaptığını hatırlatarak, ‘kendisini hala rahip zannetttiğini‘ söylemişti.
Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e konuşan Manservisi, “AB perspektifinden bakarsak Alman Cumhurbaşkanı’nın gündeme getirdiği konuların daha önce dile getirdiğim AB içindeki, reformların doğru yolda ilerleyip ilerlemediği yönündeki şüphelerin bir parçası olduğunu söyleyebilirim. Bu AB içinde artan bir hissiyatın dile getirilmesidir” diye konuştu.
‘AB’ye vurmanın bir sınırı var’
Türkiye ile ‘taze bir başlangıç’ misyonu için Brüksel’den tam yetki aldığını anlatan Manservisi, AB’ye ‘vurmanın‘ bir sınırı olduğunu, Türkiye’nin o eşiği geçmesinin tehlike yaratacağını ifade etti.
Manservisi, “Türkiye’de son dönemde çıkarılan yasalar şüphe yaratıyor. Yasalardan daha fazla soru işaretine neden olan ise sürekli AB’ye vurma üzerinden tahkim edilen mesajlar. AB’ye vurmanın bazı üye ülkelerde de oyunun bir parçası olduğunu bilen bir insanım. Ama Türkiye örneğinde kaygı verici olan AB ile ilgili tek hikâyenin sistematik bir vurma üzerinden tanımlanması. Bunun bir sınırı var, o eşik atlanırsa çok tehlikeli olabilir” dedi.
‘Aday kurallara uyacak, topluluk adil davranacak’
Stefano Manservisi, bu eğilimin sonucu olarak bazı AB ülkelerinde Avrupa karşıtı, ırkçı ve popülist akımların yükseldiğini belirterek, aynı şeyin Türkiye’de de gündeme gelebileceği uyarısında bulundu.
İki tarafın da ‘kısasa kısas‘ anlayışından vazgeçmesi gerektiğinin altını çizen bürokrata göre, AB müzakereleri dış politikadaki diğer müzakerelere benzemiyor. Manservisi, “Bir topluluğa girmek isteyen bir adayın o topluluğun kurallarını kabul etmesi üzerine kurulu müzakereler bunlar. Aday kurallara uyacak, topluluk da adaya adil davranacak (…) Türkiye’nin katılım süreciyle hâlâ ilgili olup olmadığı konusunda AB içinde şüpheler var. Bazen insanlar Türkiye’nin olumlu istikameti ıskaladığını söylüyor” dedi.
Manservisi’nin söyleşisinde öne çıkan bölümler şöyle:
‘HSYK ve MİT yasaları, Twitter’a müdahale kaygı verici’
– Ben Türk toplumunun otoriter bir yönetim altında olduğunu düşünmüyorum. İnternet, HSYK ve MİT yasaları, Twitter ve YouTube’a müdahaleler kaygı veren gelişmeler. Bunlar yapılırken bireysel özgürlükler ve güvenliğin korunması arasındaki denge gözetilmedi. Bu alanlardaki soruları konuşmak Türkiye’nin otoriterleşmesi anlamına gelmez. Evet, denge ve kontrol mekanizmalarında, tedbirlerin orantısızlığında sorun var. Ama biz bu sorunlarla baş etmeniz için kendi deneyimlerimizle yardımcı olabiliriz.
‘En baştaki yaklaşıma dönmeliyiz’
– Biz Türkiye ile ilgili pozisyonumuzu 1999’da adaylık statüsüyle ve 2004’te müzakerelere başlayarak ortaya koyduk. O tarihten beri hedefimiz Türkiye’yi üye bir ülke haline getirmek oldu, Türkiye’yi yargılamak değil. Ancak maalesef bu böyle algılanmıyor, çünkü bizim pozisyonumuz aşırı derecede basite indirgeniyor ve iş hep ‘Vurun AB’ye’ noktasına getiriliyor. Kusura bakmayın ama hayır! Biz bu çalışma yöntemi konusunda Türkiye ile başında anlaştık. Şimdi ben en baştaki bu yaklaşıma dönmeyi öneriyorum. Hükümet buna karşılık verecek mi? Göreceğiz.
– Bana kalırsa durum askıya almaya gidecek kritik bir eşiğe ulaşmış değil. Zaten ben de kendi payıma bunun hiçbir şekilde olmaması için elimden geleni yapacağım. Ama bazı alanlarda endişe ifade edildi diye Türk tarafı da hemen ‘İçişlerimize müdahale edildi’ deyip saldırıya geçmekten vazgeçmeli.
‘Yargılama sürecinin sonucunu görmek istiyoruz’
– Yolsuzluk iddiaları Türkiye’ye özgü bir durum değil, pek çok ülkede gündeme gelebiliyor. AB açısından önemli olan yargının bu iddiaları gün ışığına çıkardığını görmek. Bugüne kadar pek çok savcı ve polisin yerlerinin değiştirildiğini gördük. Bir komplo var mı, yok mu bilemem. Gülenciler var mı, yok mu bilemem. Bunlar Türkiye’nin kendi meseleleri. Ama iddialar için güvenilir bir soruşturma ortaya konmalı. Biz yargılama prosedürü başlayacak mı, nasıl kanıtlar var ve sonuçları ne olacak bunlarla ilgiliyiz. Bu sürecin sonuçlarını görmek istiyoruz.
– AB olarak 1 Mayıs’ta İstanbul’da ortaya çıkan huzursuzluk görüntüsünden üzüntü duyduk. Barışçıl toplanma hakkı temel bir haktır ve saygı gösterilmesi gerekir. Katılım sürecinin siyasi kriterlerinden biridir, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ve AİHM kararlarının parçasıdır. Ama o gün İstanbul’da kamu düzenine karşı bir risk olup olmadığını yargılamak AB’nin işi değil.