ALTAN SANCAR
@altansancarr
[email protected]
Uzun yıllardır yoksullaşma üzerine çalışan Hacer Foggo, ‘Türkiye’nin en önemli sorunu’na dikkat çekti: “Sağlıksız bir nesil geliyor, yetişkin olduklarında bütün hayatlarını etkileyecek. Bir nesil kaybediliyor.”

Son olarak Et ve Süt Kurumu’nun önündeki açıklamasında Türkiye’nin ‘yoksulluktan açlıkla mücadele seviyesine geçtiğine’ dikkat çeken araştırmacı ‘çocuklarda gelişim bozuklukları görüldüğünü ve bir kuşağın kaybolma riskiyle karşı karşıya kaldığını’ söylemişti.
CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo, Türkiye’de yoksulluğun geldiği duruma ilişkin Diken’in sorularını yanıtladı.
Bir nesil kaybediliyor
Türkiye’de yoksulluğun geldiği son durumu özetler misiniz?
Türkiye’de yoksulluğun geldiği son noktayı gösteren araştırma Türk Aile Hekimleri Dergisi’nde yayınlanan ve üç hekim tarafından yapılan çalışma. 1040 çocukta her dört çocuktan birinin kilosu çok düşük. Çocuklarda gözlenen bir diğer tehlike, potansiyel kalp hastalığı. Kız çocuklarının yüzde 85’inin, oğlan çocuklarının ise yüzde 68’inin kansızlıkla mücadele ettiğine dikkat çekiliyor çalışmada, Avrupa’da bu oran yüzde 18. Özellikle kız çocuklarının tamamına yakınının kansızlıkla mücadele ettiği, büyüme ve gelişme sorunları yaşadığı saptandı. Çocukların yaşları küçüldükçe kilolarında da düşüş görülüyor. Çocuklarda kansızlık görülme sıklığı, ilkokula gidenlerde yüzde 87, ortaokula gidenlerde yüzde 74,2, liseye gidenlerde ise yüzde 64,2.
Ülkenin bence en önemli fotoğrafı bu, sağlıksız bir nesil geliyor, yetişkin olduklarında bütün hayatlarını etkileyecek. Kronik yetersiz beslenme, fiziksel büyümeyi, sosyal ve duygusal gelişimi engeller, ömrü kısaltır. Kronik sağlık sorunlarını artırır, öğrenmeyi engeller, travmayı artırır ve çocukların hayata güvensiz ve gelecek kaygısıyla başlamasına neden olur.
Şu andaki en önemli sorunumuz bu, bir nesil bütün bu sorunlar apaçık ortadayken yapılması gerekenler belliyken kaybediliyor. Bu nedenle çok geç olmadan acil önlemler almak için çalışmak zorundayız.
Sosyal politika ve takip mekanizması döngüyü kırar
Türkiye’de yoksulluk mirası konusu da öne çıkmaya başladı. Bu durumu ve karşılaştığınız örnekleri anlatır mısınız?
Dünyada yoksulluk döngüsü içindeki yoksul ailelerin en az üç kuşak boyunca yoksullaştığı, bir olgu olarak tanımlanmıştır. Yoksulluk döngüsünden en çok çocuklar etkilenir. Çocuklar savunmasızdır, korumasızdır, ebeveynlerine bağımlıdır. Ebeveynleri yoksulluktan kurtulamadığı için kendileri de yoksulluktan kurtaramazlar. Çocuk yoksulluğuna yönelik yapılan araştırmalar, hem de benim kişisel tanıklıklarım gösteriyor ki yoksulluğun miras olarak kalmasının en önemli nedeni başta eğitim olmak üzere sağlık ve barınma koşulları gibi yaşam standartlarının kötü olması.
Sağlık derken yetersiz beslenme nedeniyle önlenebilir hastalıkların önlenememesi ve yetişkin olduğunda da kronik hastalıklarla mücadele etmesi, yoksulluk nedeniyle evde kriz dönemlerinde özellikle çocuğun ‘geçim stratejisi’ olarak görülmesi ve bu nedenle eğitimini yarıda bırakma olasılığının yüksek olması, erken çocukluk eğitimi alamaması bir çocuğun yoksulluğu miras olarak almasına neden olur.
Yoksulluk döngüsünü kırmak çok zor bir bir süreçtir, fakat hak temelli, insan hakları temelli bir sosyal politika ile hanelerin/ebeveynlerin ekonomik refahını yükseltmek için kurulmuş güçlü bir takip mekanizması, yoksulluk döngüsünün kırılmasını sağlar.
‘Yoksulluk gittikçe derinleşiyor’
CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi fikri nasıl gelişti?

Şu anda ağır bir yoksulluk/yoksunluk yaşıyoruz, bunu her birimiz gündelik hayatın içinde görüyoruz. Toplumun her kesimi ekonomik kriz yaşıyor ve yoksulluk gittikçe derinleşiyor. Daha önce de ifade etmiştim, yoksulluk artık açlıkla mücadeleye dönüştü. Güvencesiz çalışan da asgari ücret alan da gıdaya erişemiyor artık. Sürekli sahada olunca yoksulluğun nasıl dramatik hale geldiğini ve insanların yaşamak için nelere katlandıklarına da tanık oluyorsunuz.
Kirasını ödeyemeyen, gıdaya erişemeyen, evine icra gelen, ısınamayan milyonlar var. Okulu terk eden çocuklar, üniversite kayıtlarını donduran öğrenciler, iş kuyruklarında, askıda ekmek bekleyen yaşlılar. Yoksulluk artık bir insan hakları ihlali durumuna geldi. Sadece Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre devlet yardımı alan yoksul hanelerde yaşayanların sayısı bir yılda 2,5 kat arttı.
Yoksulluğun çoğalması aynı zamanda yoksullukla ilgili politikaların stratejilerin yeniden tartışılması, yeniden düzenlenmesi ya da yeniden oluşturulması için çalışmalar yapılması anlamına gelir. Fakat maalesef bu yapılmadığı gibi yoksulların varlığı bile kabul edilmiyor. Şu anda yaşanan yoksulluk sadece gelir ve maddi kaynakların yetersizliği değil, aynı zamanda yoksunluk, yeterli yaşam standardınızdan vazgeçmeniz, kitap alamamanız, bir mekanda oturmamanız, tatil hakkınızdan hatta sağlık hakkınızdan vazgeçmeyi düşünmeniz, şu anda tam da bu yaşanıyor, vazgeçme ve ne zaman olacağını bilemediğimiz bir tarihe erteleme. Bunun da adı gelecek kaygısı. Temel haklara erişim, yoksulluğu azaltmanın küçük bir parçası, esas olan insanların onurlu bir yaşama sahip olması için bu resmi, bu hikayeleri görünür hale getirerek kamu kurumlarının, siyasi partilerin bir an önce yoksulluğu azaltıcı stratejiler oluşturmasını sağlamak. İşte tam da bütün bu nedenlerle ve yoksullukla ilgili yoksulluğu azaltan stratejik politikaların hayata geçirileceğine olan inancımla CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi’ni açtık.
Bu süreçte Kılıçdaroğlu’yla görüştünüz mü?
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla sadece bu süreçte değil, Sulukule Roman Mahallesi yıkımından sonra yoksullaşan ailelerin durumları, Romanların sorunlarıyla ilgili strateji oluşturulması, şimdi CHP İzmir milletvekili olan Özcan Purçu’nun adaylık kampanyası, kağıt toplayıcılarla ilgili problemler, CHP’li yerel yönetimlerin olduğu yoksul mahallelerde çocuklarla ilgili proje önerilerini kapsayan bir çok görüşmem oldu. On yıllık süre içerisinde kendisi ile yaptığım görüşmelerin ana konusu yokluk/yoksulluk.
Geldiğimiz noktada ise derinleşen yoksulluğun evrildiği bir yerdeyiz ve insanlar açlıkla mücadele ediyor. Yani eskiden çocukları, kadınları güçlendirmek, okul devamlılığını sağlamak, kadınların hayatla ilgili kapasitelerini/mesleki eğitimlerini artırmak gibi çalışmalar yaparken, şimdi çocuklar bırakın eğitimi gıdaya erişemeyecek durumda. Bu da sadece son iki yılı değerlendirdiğinizde yoksulluğun inanılmaz bir biçimde arttığı ve azalma değil çoğalma nedeninin altında yatanın ise yoksullukla ilgili yapılan politikaların olduğunu düşünüyorum.
‘Aç çocuğun okulu bırakma ihtimali, tok çocuktan daha yüksek’
Kılıçdaroğlu’nun ‘Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek’ sözü bir slogan halini aldı. Bu neden önemli?
Ekonomik yoksunluk nedeniyle çocuklarının en temel ihtiyaçlarını karşılayamayan aile sayısı giderek artıyor. Bu artışın en önemli nedenleri; işsizlik, yoksulluk ve gelir dağılımındaki eşitsizlik. Yoksulluğun en belirgin etkisi beslenme yetersizliği ve açlık. Sayın Kılıçdaroğlu’nun “hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek” sözü, aslında bu son iki yılın en önemli özeti. Yatağa aç giren bir çocuğun okulu bırakma ihtimali, tok giren çocuktan daha yüksektir, yatağa aç giren ve bu açlık durumu kronikleşen çocuğun yetersiz beslenme nedeniyle devredilen yoksulluk döngüsünden çıkma ihtimali neredeyse hiç yoktur, yatağa aç giren çocuğun yetişkin olduğunda hem kendisi hem de kendi çocuklarının kronik hastalıklarla mücadele edeceği bir hayatı olacaktır ve mutsuz bir insan olacaktır. Yetersiz beslenmeden kaynaklanan gelişim bozukluğunun neden olduğu stres, yüksek seviyelerde devam ederse beyne zarar verebilir. Çocukların yoksulluktan etkilenme düzeyleri, yoksulluğu deneyimleme sürelerine, yaşlarına ve hane içindeki yoksulluk düzeyine bağlı olarak da değişiklik gösteriyor.

CHP’nin bu konudaki en önemli projesi hangisi?
CHP içerisinde yoksullukla ilgili çalışma yürüten, politika yapan çok değerli siyasetçiler var. CHP’nin yoksullukla ilgili en önemli projelerinden biri, Aile Destekleri Sigortası. Kadını güçlendiren, onu özgürleştiren ve kadının çocuklarına, ailesine özgürce bakabileceği bir proje. Bu projeyi sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisinden dinledim. Sonra uzun uzun okudum. Bununla ilgili bir anımı anlatayım: Bir akşam Ümraniye’de oturan bir kadından telefon geldi bana dedi ki “Hacer abla, Kılıçdaroğlu haberlerde durumu olmayan kadınlara maaş verileceğini söyledi. Çok sevindim.”
Açlık sınırının altında yaşayan bir kadının örneğin “bebeğime mama alamıyorum, hazır çorba vereyim” düşüncesini ve bebeğin sağlığını etkileyecek başka bir gıdaya mecbur kalmasını ortadan kaldıracak ve kadına bu stresi yaşatmayacak bir proje. Ya da eşi ile bir restoranda, pazarda, bir kafede baş başa yemek yiyebileceği, dolaşabilecek duruma gelmesi. Kitap alması, sinemaya gitmesi. Ama aynı zamanda sosyal yardımlarının da kesilmediği bir proje. Kendi maaş kartı olacak elinde, durmadan kamu kurum kapılarına gidip gelmeyeceği, onurlu bir biçimde kendi hakkı olan maaşını alabileceği bir proje.
Kılıçdaroğlu ile Et ve Süt Kurumu önüne gerçekleştirdiğiniz ziyaret nasıl gelişti? Orada olmak ve çözüm olacağınıza inanmak umut yarattı mı?
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun orada olmasının nedeni, çocukların yetersiz beslenmesi konusunu kuruma anlatmak ve kamuoyunun dikkatini çekmekti. Benim kendisinin yanında olma nedenim de tam da bu nedenle oldu. Keşke ben de orada yetkililere, sokaklarda çocukların nasıl yaşadığını anlatabilseydim ve birlikte bir proje geliştirebilseydik.
Bir de burada önemli olan devlet kurumları, yine yokluk/yoksullukla ilgili kurumlar tarafsızlığını korumalı, bir partinin siyasi kurumu olmamalı. Örneğin ben on yıllardır yoksullukla mücadele eden, hak savunuculuğu yapan biri olarak evinden atılan, evi yanan ya da sokakta kalan bir aile için kaymakamlığa, sosyal hizmet müdürlüklerine, ilgili hangi devlet kurumu ise oradaki yetkililerle kaç kez görüşmeye gittim. Bazı devlet kurumları ile görüştüğümde bir partinin temsilcisi gibi davransalar da ben bunu kişisel olarak hiç kabul etmedim. Önemli olan kişi değil kurumun gerçek yapısı, yapması gereken işler ve o kurumlardaki kişilerin de o mahallede oturan yoksulların sorununu çözmesi.
Tarafsızlık konusunda dertli gibisiniz…
Devlet kurumlarına, yerel yönetimlere kendinizle ilgili kişisel bir çıkar için gitmiyorsunuz sonuçta, çocukların, yaşlıların yetersiz beslenme ile mücadele edenlerin sesini duyurmak için oradasınız. Ve o devlet kurumuna görevini hatırlatıyorsunuz. Şu anda da çocukların artık fiziken ve ruhsal sağlığını etkileyen bir açlık durumu var o kapılar şimdi açılacak ki, gelecek nesillerin sağlıksız olmasını önleyelim.
Bu nedenle herhangi bir kamu kurumunu, bir devlet kurumu çalışanlarını o kapıdan içeri girdiklerinde herhangi bir partinin temsilcisi olarak kabul etmemiz mümkün değil. Kişiler geçici, kurumlar kalıcıdır. Ama tam aksine biz bu kamu kurumları görevlilerini bir parti temsilcisi olarak gördüğümüz anda demokrasi, özgürlük savaşını çoktan kaybetmiş oluruz, onlar da bizi Nuriye teyzenin hakkını arayamayacak hale getirirler.
Dayanışma Ofisi nasıl çalışacak? Hedefleriniz neler?
CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi’nin merkezi Ankara’da. Türkiye’nin 81 ilinde en yoksul sokaklarda, mahallelerde CHP örgütü ile birlikte çalışacağız. Çalışmalarımıza başladık. En önemli şey yoksullukla ilgili kavramlar, önyargılar, muhtaçlık üzerinden yapılan politikalar yerine hak temelli bir bakışla modeller üzerine çalışacağız. Yerel yönetimlerde yoksullukla ilgili yapılan modellerin yaygınlaştırılmasını sağlayacağız.
CHP yoksulluğu önlemeye yönelik politikaları bütüncül bakışla ele alıyor. Bir yandan yoksulluğunun önlenmesine yönelik yerelde, mahalle, sokakta ve sonunda haneye yönelik sosyal politika önerileri geliştirirken, diğer yandan saha deneyimlerinden yola çıkarak yoksulluğu önlemeye yönelik stratejiler geliştirilecek. Var olan sistemde sosyal yardımlar bir lütuf gibi veriliyor. Oysaki bütün bunlar aslında bir sosyal hak, bunu herkesin öğrenmesi gerek. Sosyal yardım koşullarının yeniden gözden geçirilmesi, yoksulluğu çok boyutlu (engelli, yaşlı, yalnız ebeveyn, otizmli çocuk vb.) gören bir içeriğe kavuşturulması, sosyal yardım/destek koşullarını sağlayamayan yoksullar meselesini çözecek, acil müdahale edecek önlemler ve buna yönelik bir mekanizmanın da kurulması gerekiyor.
Yoksulluğun bir hanede kuşaktan kuşağa aktarılan ‘devreden yoksulluk‘ halini almaması için ‘muhtaçlık‘ üzerinden değil, insan hakkı temelli sosyal politikaların yapılması gerekiyor. Bütün bu çalışmaları ve bu bakış açısını CHP il ve ilçe örgütleri ile birlikte yapacağız.