Gece yatarken telefonunuzu şarja takamayacak kadar yorgun hissediyorsunuz. Her şeyi yapmak isteyecek kadar güçlü ama kolunuzu kaldıramayacak kadar yorgun. Sürekli bir koşturmaca, gelecek kaygısı, siz yaklaşırken uzaklaşan hedefler, tüketim kültürü, kariyerizm, yetersizlik hissi ve tükenmişlik sendromu… Sonra tüm bunlarla başa çıkmak için yoga, pilates, reiki, nefes eğitimi, kişisel gelişim, mindfullness, spiritüel terapi, falcı ve medyum gibi plasebodan öte hiçbir faydası olmayan türlü saçmalıklar. “İyi bir hayat yaşama kaygısı, gitgide hayatta kalma kaygısına doğru dönüşmüş durumda.”
SSCB’de hayat bu açıdan çok kolaydı; traktörün yenilenmediyse ya da işsiz kaldıysan muhatabın Gosplan’dı. Sorunların çözülmesi devletin ve toplumun sorumluluğundaydı. Bir kişinin dahi evsiz kalması herkesi bağlardı. Fakat liberal ideolojide “her koyun kendi bacağından asılır” ve bireyler yayılan kokuya karşı kayıtsızdır. Sistem, sebep olduğu sorunların bedelini bireyin omuzlarına yükler. Kapitalizmde işsizseniz, mutsuzsanız, tükenmişseniz veya çocuğunuzun okul masraflarını karşılayamıyorsanız sorumlusu sizsinizdir. Etkili özgeçmiş yazmanın beş kuralını, reklam ve pazarlamanın inceliklerini, CEO olmaya giden yedi yolu, Bill Gates’in hayatını, başarının bilimini, zenginliğin formülünü, mutluluğun sırrını ve bilumum kişisel gelişim saçmalığını bilmiyorsanız kabahat sizdedir.
Eğer siz de, Dr. Pangloss-vari bir mantıkla, “tamam bazı kusurları var ama elimizdeki en iyi sistem bu” diyorsanız; o halde bugün yorgunluk günüdür, çok çalışın ve siz de yorulunuz…