M.E.A.’ya dönecek olursak…Birilerine şiddet mi uyguladı? Hırsızlık mı yaptı? Şiddeti özendiren ifadeler mi kullandı? Irkçılık mı yaptı? İnsanların inancına mı hakaret etti? Hayır. Ne yaptı peki? 17 Aralık yolsuzluk davası kapsamında Cumhurbaşkanı ve yakın çevresi aleyhinde öne sürülen kanıtlanmamış birtakım çok ağır iddiaları mutlak gerçek şeklinde sundu. Bu, Erdal Doğan’ın dediği gibi ifade özgürlüğü kapsamında bir hak olarak yorumlanabilir. Sadece saygısızlık, terbiyesizlik olarak da geçiştirilebilir. (ABD’de böyle olurdu mesela.)
M.E.A. benim çocuğum olsaydı eve döndüğünde bir güzel azarlardım. Çünkü insanlar suçlulukları kanıtlanana dek masum sayılırlar. Demokratik ülkelerde böyledir. Ancak 16 yaşında bir ergenden söz ediyoruz. İleri geri konuşmuş diye hapse mi tıkılacak? Bu hangi vicdana sığar?
Çocuklar efendi olsunlar, adil olsunlar, dürüst ve saygılı olsunlar, önyargısız ve iyi kalpli olsunlar. Bunu arzuluyoruz değil mi? Peki, gençlere rehber konumda olanlar ne gibi değerler aşılıyorlar? “Yolsuzluğun hırsızlık olmadığını” söylüyorlar (İlahiyatçı Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak’ta 21 Aralık yazısı), miting alanlarında acılı anneleri (Berkin’in annesi), Alevileri (Kılıçdaroğlu) yuhalatıyorlar (Erdoğan), masum insanların katledişlerinin (Roboski) üstünü örtüyorlar (iktidar). Liste böyle uzayıp gidiyor işte.