“Büyüme” kesintisiz faaliyet olduğundan, sınırsız sermaye biriktirme sistemi olan kapitalizm ile ihtiyaçların yerini alan doyumsuz arzular ekonomi politikasının temeli olur.
Böylece “dindar-muhafazakâr hükümet” dinin meşru saydığı (haciyat, tekmiliyat ve tahsiniyat) sınırlarını aşan tüketim (tahrimiyat) için ruhlardaki tüketim tohumunu patlatıyor.
Bir kere bu tohum patladı mı artık nefs-i emmare ruhu istila eder, böylece “muhafazakâr dindar-eski İslamcı” canavarlaşır.
Bir bakmışsınız ilk hareket noktasında “iyi niyetle iyi bir menzil”e ulaşmak üzere harekete geçen Müslüman “yanlış yol”a girdiği için yol onun maksadını dönüştürmüş, yoldan çıkarmıştır.
“Yanlış” yani gayrı meşru politikalar” dolayısıyla maksadı değişen Müslüman artık güç toplamaktan, gösteriş yapmaktan, manevi değerlerin içini boşaltmaktan, adaletsizliğe ve eşitsizliğe aldırmamaktan, yoksullara ve mahrumlara üstten bakmaktan, geldiği kökeni unutup görgüsüz giyinip tüketmekten rahatsız olmuyor; yaşadığı gibi inanmaya başladığından adaletsiz bir iktidara dört elle sarılıyor; münker ve menhiyatları, haksızlıkları tolere ediyor.
Şimdi soralım: Menzil neydi, bu yol doğru mudur?