Kültürel, ekonomik sorunlar karşısında anti-liberal, şahıs vurgulu çözüm önerileri, dışlayıcı, sınır koyan, milliyetçi, yasaklayıcı siyasi tutumlar bugün global düzeydeki otoriterliği taşıyan ana dalga haline gelmiş durumda.
Rüzgar o istikamette esiyor ve esecek.
“Toplumsal destek ve tepki” ile “otoriter öneri ve tehlike siyaseti” arasındaki bağ içinde yaşadığımız dönem bakımından önemli bir gösterge haline gelmiş durumda.
Abdülhamit paradoksu sonu her zaman kötü bitse de, bir dönem için bir başarı formülüdür. Bu, sadece Erdoğan için tüm otoriter liderler ve dönemler için geçerlidir. Avrupa’da haftada 40 saat çalışma sınırlamasını bir çalışan hakkı olarak getiren ilk ismin Hitler olduğunu unutmamak gerekir.
Alternatif, ancak paradoksun iki ucunu bir araya getirecek bir bakışla, toplumsal tepkinin, güç arayışının, tehdit algısının otoriterlik dışı formlarını düşünmekle mümkün…
Işık çok uzakta…