Yapılan reform, elbet, denetim ve yeni asker tipolojisi oluşturulması üzerinden bunlara yönelik bir tedbirdir.
Ancak bu tedbir yeni soruların sorulmasına mani değil:
Reformun siyasi iktidara terfi ve tayinler konusunda verdiği geniş yetkiler bu sorun ve tehdidi başka bir biçimde nüksettirir mi? Askeri kurumu bu kez başka bir düzeyde siyasallaştırır, orduya partizan siyaseti sokar mı? İktidarın kendi ordusunu kurmasına yol açar mı?
Veya Milli Savunma Bakanı’na verilen tayin yetkisi, YAŞ’ın yeni yapısıyla terfileri tümüyle siyasi iktidara bırakması, genelkurmay başkanının kuvvet komutanları değil, orgeneraller arasından seçilecek olması, askerler arasında iktidara yakın olma arayışı ve yarışına zemin hazırlar mı?
AK Parti’nin tam müdahaleci, çoğunlukçu milli irade ve siyaset anlayışı, bu çerçevede Merkez Bankası’ndan özerk idari kurumlara, yargıdan emniyete kadar liyakatten çok sadakat esaslı kadrolara dayalı bir yönetim tarzı olması, siyasi denetim ve yönlendirmeyle yetinmeyip, kurumların kendisine has dokularına tam nüfuz etmesi, bu soruları daha keskin hale getiriyor.