Türkiye tekrar kanama noktasına geldi. Tepkiler ve algılar ne yazık ki benzer. Olup biten karşısında bir yanda tüm faturayı siyasi iktidara çıkaran, iktidarla olan hesaplaşmasını araya sıkıştıran, hükümetin siyasi hatalarını mutlaklaştıran ‘muhalif’ bir bakış var. Öte yanda ise olup biteni Kürt hareketinin planlı kalkışma stratejisi, dahası aynı Gezi olaylarında uluslararası tezgah olarak açıklayan bir ‘iktidar’ bakışı…
Birisi sokağı, ‘asayiş sorunu’nu, diğeri hükümeti, ‘asayiş politikaları’nı ana neden ilan ediyor ve karşılıklı asayiş nazarlar öfke saçıyor. Türkiye bu krizi böyle aşamaz. Ne hükümetin ‘alnının çatına vurarak’, ne Kürt hareketini PKK ve terörle yeniden eşitleyerek…
Yapılması gereken dünden bugüne hatalar listesi çıkararak, birilerini hızla, keskin bir dille sorumlu ilan etmek değildir. Tersine şu an yapılması gereken işlemi bugünden başlatmaktır. Yarayı soğutmanın, sokağı sakinleştirmenin, taraflar arasında köprüler kurmanın yollarını bulmaktır. Kopmakta olan diyalogun yeniden oluşmasına destek vermektir. Şüphe yok ki, bu da karşılıklı terörist, katil, vs sözler üzerinden mümkün değildir. Ve her taraf, karşıdan istemeden önce, ne verebileceğini düşünmeli, atabileceği geri adımın nasıl yararlı olacağının hesabını yapmalıdır.