RECEP KARADOĞAN
recepkaradogan@diken.com.tr
@_RecepKaradogan
Depremin en çok etkilediği şehirlerden Adıyaman’ın merkezinde devlete öfke, yağmacıların da ortaya çıkmasıyla elleri tetiğe götürdü.

Kahramanmaraş merkezli iki depremin tüm şiddetiyle sarstığı şehirlerin başında gelen Adıyaman’da günlerdir ambulans sesleri dinmiyor. Sokaklardaki onlarca cenaze aracına rağmen kaldırımlarda battaniyelere sarılı çok sayıda ölü var.
İlk iki gün hiç kimse yoktu
Kentte ilk iki gün İstanbul’dan gelen Sultangazi Belediyesi’ne ait küçük bir arama kurtarma ekibi dışında hiç kimse yoktu. Onların da yeterli ekipmanı bulunmuyor ve herkes bu ekibi kendi enkazına çekmeye çalışıyordu. İnsanlar, kendi çabalarıyla çaresizce enkaz altında seslerini duydukları yakınlarını kurtarmaya çalıştı.
Saatler, günler geçti ama onca çağrıya beklenen arama kurtarma ekipleri gelmedi. İlk günlerde çoğu sayıda enkazdan sesler yükseliyordu. Ama dondurucu soğukta zaman ilerleyip kimse gelmeyince donanlar dahil olmak üzere binlerce kişi hayatını kaybetti.

Yurttaşların çoğu, araç ve kefen olmadığı gerekçesiyle çabalarıyla çıkardıkları ölülerini battaniyelere sararak, götürüp defnediyor.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun önceki günkü açıklamasına göre bile şehirde 3105 ölü var. Konuştuğumuz bazı yetkililer, şehrin yüzde 50’den fazlasının yıkıldığını ve enkaz altında hala binlerce ölünün olduğunu belirtiyor.
Yağma ‘ufak ufak’ başladı
İlk gün kendi çabalarıyla vinç ve kepçe bulanlar, enkaz kaldırma uzmanlığı olmadığı halde yakınlarını kurtarmanın derdine düştü. Şehirde elektrik, su, internet yoktu ve telefonlar da çekmiyordu.
Ekmek ve su dahi bulamayan insanlar, ayakta kalan marketlerden ihtiyaçlarını almanın telaşına düştü. Yağmacılık söylemleri de tam o sırada başladı ama genel olarak bu durum “Ne yapsın insanlar, her yer kapalı, almak zorundalar” denilerek normal karşılandı.

Bir marketin önünde beklerken dışarı çıkanlardan bir çocuk çekim yaptığımı görünce “Ağabey ben bir dondurma alıp kameraya da gösterdim. Sahibi gelince parasını öderim” dedi.
Yine arabalarını çeşitli eşyalarla doldurup götürenlere sessiz kalanlar gibi “Ya hepsini niye götürüyorsun, ihtiyacın kadar al” veya “Çamaşır suyunu alıp ne yapacaksın ya” diye çıkışanlar da vardı.
Marketlerden eşya alınmasına henüz su ve gıda yardımı gelmediği için tepki yoktu. Tek tepki abartıya kaçılarak acil ihtiyaç olmayan malzemelerin de alınmasınaydı.
Bu arada kentte benzin tamamen bitmişti. Özellikle araçlarda kalmak zorunda kalanlar ısınmak için benzine ihtiyaç duyuyor ve araç sahiplerinden çok az da olsa benzin istiyordu.
‘Vur emri’ mi?
İki günün ardından kentteki durumun kötü olduğu nihayet duyulunca gıda yardımı ulaştı. Ama asıl yağmacılık da tam da o zaman başladı.
Üçüncü gün yıkılmış belediye binasına yakın bir noktada iki genç can havliyle koşarak yakınlarına, enkaz altındaki bir araçtan benzin almaya çalışırken kendilerine silah çekildiğini anlatıyordu.
Hemen arkadan biri “Zaten vur emri var, sizi hırsız sanmışlardır” dedi.
Gençlerden biri “Evet abi, ben bile evimden eşya almaya gittiğimde ev sahibi Suriyeli sanıp az kalsın bana da sıkıyordu” dedi.
Kentte kulaktan kulağa “Şehre Suriyeli hırsızlar girmiş, OHAL nedeniyle vur emri de var, acımayın” cümleleri yayılıyordu. Tek kaynak ise sosyal medyaydı.
‘Gördüğüm ilk Suriyeliye sıkacağım’
Günlerce yakınlarının enkazı önünde dondurucu soğukta yardımsız, aç ve susuz bekleyenler bu defa şüpheci gözlerle geride kalan mallarını korumanın telaşına düştü. Hasar almış dükkanlarının önünde nöbet tutanlardan biri, “Ben var ya gördüğüm ilk Suriyeliye sıkacağım” diyordu.
Bunlar, sadece belediye binası önünde iki gence silah doğrultulmasından sonra konuşulanlardı.
Sonuçta evet, yağmacılık var. Beyaz eşya, teknolojik alet çalanlar, kuyumcu dükkanlarına çökenler, hatta battaniyeye sarılı ölülerin elinde bilezik-yüzük arayanlar… Bu nedenle çok sayıda kişi dövüldü.
Kentte ilk iki gün elektrik, su, ekmek, internet, benzin olmadığı gibi polis ve asker de yoktu.
Çok az sayıda polis, trafiği kontrol etmeye çalışıyordu. Bu da hırsız ve yağmacıların deprem bölgesine ulaşıp ‘işlerini’ yapmalarını kolaylaştırdı. Maalesef, Türkiye’nin dört bir yanından yardım için koşan binlerce kişinin arasına yağmacılar da karışmıştı.
Herkes can derdindeyken yağmacılık haberleri arttı. Yakalanıp linç girişimine uğrayan yağmacıların arasına masumlar da karıştı.
Yağmacılık sadece evlere ve dükkanlara girmekle de sınırlı değil. Bazıları yardım tırlarına çökmenin peşine düştü. Yine diğer illerde görüldüğü gibi aslında gönüllüler tarafından gönderilen yardımlara resmi kurumların el koyup kendi ismiyle dağıttığına ilişkin tanıklıklar da çoğaldı.
Bir tarafta geniş çaplı bir dayanışma yürütülse de yağmacılık haberleri sonrası insanlar birbirine şüpheyle bakmaya başladı.
‘Bizi yağmacı sanırlar diye yardım edemedik’
Kahta’dan yardıma gelen üç genç, bu şüphenin doğurduğu olumsuz sonuçlarını şöyle aktardı: “Merkezde durumun kötü olduğunu duyunca yardıma koştuk. Ama yağmacılık arttığı için sivil kıyafetlerle enkaza yanaşıp yardım etmeye çekindik. Bizi yanlış anlayıp linç ederler diye korktuk.”
Mahalle arasında yaktığı ateşin önünde dükkanını yağmacılardan koruyan bir yurttaş, “Abi bak, ben 20 yıldır esnafım burada. Görmediğim, tanımadığım yüz yoktur. Yabancı yüzleri hemen tanırım. Burada yağmacılık yapanlar dışarıdan geliyor. Zaten başka illere ait plakalı araçlarıyla gelmişler” dedi.
Esnaf ve diğer yurttaşların anlatımına göre yağmacılık yapanlar birer ekip. Hırsızlık çetesi.
‘Görevli kıyafetiyle altın arıyordu, dövüp bıraktık’
Kahta’dan merkeze enkaz altında kalan akrabalarını kurtarmak için gelen bir yurttaş, “Gerçekten yağmacılık var mı, buna tanıklık ettiniz mi” sorumuza şöyle yanıt verdi: “Var abi olmaz mı ya! Biz iki gündür seslerin geldiği bir noktada enkazı kaldırırken üzerinde arama kurtarma görevlisi yazan bir kişi sürekli alakasız yerleri kontrol ediyordu. Şüphelenip cebine bakınca altın bulduk. Meğerse, altın para ne varsa onları çalmaya gelmiş biri. Görevli miydi yoksa sadece kendini gizlemek için mi o kıyafeti giydi bilmiyorum ama çok pis dövüp bıraktık.”
Yağmacılığa ilişkin konuştuğumuzu duyan bir genç de sohbete katıldı: “Bak biz akrabalarımızdan en az 200 kişi kaybettik. Çoğunu enkaz altından kendimiz çıkardık. Yemin ediyorum battaniyeye sardığımız ölülerimizin elini açıp altın arayan üç kişiyi dövdük biz.”
Bunu anlatan gencin ve Adıyamanlıların çoğunluğunun genel kanısı yağmacılık yapanları Suriyeli olduğu yönünde.
Bazı öfkeli insanlar, elleri tetikte bekliyor. Evine eşya almaya giden, yardıma koşanlar dahi ‘Suriyeli sanılıp’ linç edilmekten korkuyor. Canını zor kurtardığını anlatanlar var. Yağmacıların kimliklerine ilişkin somut bir bilgi yok. Ama özellikle sosyal medyadaki haberler nedeniyle Suriyeliler temel hedef haline geldi.
Sosyal medyada görüntüleri paylaşılan bazı yağmacıların Türkiye vatandaşı ve asıl ‘işleri’nin de hırsızlık olduğu ortaya çıktı. Buna karşın Suriyelilerin hedef gösterilmesi, bir linç kampanyasına dönüşme riski taşıyor. Korkunun, üzüntünün ve öfkenin hakim olduğu kentteki bu tehlikeli tırmanış sürüyor.
Valilikte karmaşa
Bir yetkiliyle tırmanan bu durumu konuşmak için valilik binasına gittiğimizde her şeyin alt üst olduğunu gördük. Enkazda yakınları olduğunu ve neden yardım edilmediğinin ‘hesabını sormak’ için gelenler, çadır talebinde bulunanlar ve yardıma gelen ekipler birbirine karışmıştı.

Hem uzman hem de gönüllü arama kurtarma ekipleri koordinasyonsuzluk ve ekipman eksikliğinden şikayet ediyordu. Valilikte konuştuğumuz bir yetkili, kentte yağmacıların olduğunu kabul etmekle birlikte, kim olduklarına ilişkin sorularımıza yanıt vermedi.
Valilik binası önünde yetkililerin tepki nedeniyle kaçarcasına uzaklaşmasından da görüldüğü gibi kentte yardım gelmediği ve sahipsiz bırakıldıkları gerekçesiyle öfke hakim. Konuştuğumuz çoğu yurttaş, aralarında AKP için çalıştıklarını söyleyenler de dahil, yalnız bırakıldıklarını ve hiçbir yetkilinin ortalıkta dahi görünmediğinden şikayet etti.
Erdoğan’ın açıklamasıyla öfke katmerlendi
AKP’ye destek verdiklerini belirten ve bizi iktidar yanlısı gazeteci sanan iki yurttaş, “Siz bile gelmediniz. Adıyaman sanki hiç yokmuş gibi davranıp durumumuzu anlatmadınız” diye üzerimize yürüdü.
Destek alamamaktan yakınan depremzedelerin öfkesi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, yardım gelmediğini belirtenleri ‘şerefsizlik’la suçlamasından sonra katmerlendi.
Erdoğan’ın açıklamasına iktidar yanlısı basın da eşlik etmeye başladı. Durumun aslında denildiği gibi kötü olmadığı, tüm kurumların etkin şekilde çalıştığının propagandası başladı. Bölgedeki gazeteciler de “Devletimizi kötüleyemezsiniz” diyen polislerin engeliyle işlerini yapmakta zorlanıyor.
Yine bölgede çekim yapmak isteyen İspanyol devlet televizyonu, “Devleti kötülersiniz, hükümetimize laf yaparsınız” gerekçesiyle engellenmeye çalışıldı.
İktidarın tüm kurumlarıyla yükselen öfkeyi görünmez kılma, küçük görme çabası kendi destekçilerini de hayal kırıklığına uğrattı.
Sadece binalar yıkılmadı
AKP’ye desteğiyle bilinen kentte sadece binalar yıkılmadı, iktidara yönelik güven de kırıldı. AKP, 31 Mart 2019’daki son seçimde burada yüzde 53,22 oranında oy almıştı. Erdoğan’sa 2018’deki 2018’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 67,4 oranında oy almıştı.

Özetlemek gerekirse, Adıyaman’da binlerce ölü ve hükümete yönelik öfke var. Kent aynı zamanda yağmacılık gerekçesiyle diken üstünde.
Kulaktan kulağa yayılan ve sosyal medyada da desteklenen duyumlar nedeniyle öfkenin Suriyelilere ve diğer masumlara yönelme ihtimali yüksek. Muhtemelen tam da bu tehlike nedeniyle asker ve polislerin sayı ve devriyelerinin arttığı gözleniyor.