
LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk
Seçim yaklaştıkça muhalefetin adayının kim olacağı tartışması da hız kazanıyor.
Bana göre isimler üzerinden yapılan tartışmaların bir nedeni toplumun heyecan ve umut arayışı.
Diğer nedeni de muhalif seçmeni ayrıştırma, muhalefet partileri arasına nifak sokma ve bu seçimin ülke için önemini görünmez kılma, seçimi partiler arası bir iktidar yarışına indirme, dahası böyle gösterme çabasıdır.
Yani ülke bir yıkıma gitmiyormuş, demokrasi, hukuk sorunu yokmuş, tek adam yönetimi kurulmamış, demokratik meşruiyeti olan bir seçim olacakmış algısı yaratma ve seçmeni demokrasi mi, otoriterlik mi ikileminden uzaklaştırma çabası olarak görüyorum.
Seçim “Demokrasi mi otoriterlik mi?” tercihinden uzaklaştırıldığında toplum doğal olarak ülkeyi en iyi yönetecek isim arayışına giriyor.
Böyle olduğu için de herkes kendi gönlünden geçen ismin kazanacak ve ülkeyi yönetecek isim olduğu anlayışıyla hareket ediyor.
Bu konuda muhalefetin zihninin de henüz yeterince netliğe kavuşmadığı kanaatindeyim.
Yani bu seçim “Otoriterlik mi demokrasi mi?” tercihinin oylandığı bir seçim mi olacak yoksa ülkeyi yönetecek çok iyi bir cumhurbaşkanı seçimi mi?
Muhalefetin bu konudaki farklı açıklamaları doğal olarak seçmenin de meseleye tam olarak odaklanmasını engelliyor.
Muhalefet bir taraftan ülkedeki sorunların nedenini tek adam rejimine bağlayıp, sistem değişikliğini en öncelikli mesele olarak ele alıyor, diğer taraftan da bu seçim ülkeyi daha iyi yönetecek bir cumhurbaşkanı seçimiymiş gibi davranıp meseleyi partiler yarışına indirgiyor.
Bu ikisinin çok farklı olduğu kanaatindeyim.
Çünkü eğer ülkede demokrasi olsaydı, tek adam yönetimi kurulmamış, hukuk askıya alınmamış, demokratik meşruiyeti olan bir seçim yapılacak olsaydı elbette en ideal cumhurbaşkanı adayı arayışı sürdürülebilir, herkes kendine yakın gördüğü, beğendiği, hayran olduğu veyahut kendi partisinden bir ismi önerebilir, seçim de bu isimler arasındaki bir yarışa dönüştürülebilirdi.
Ama hepimiz biliyoruz ki bu dediklerimizin hiçbiri yok.
Hem sistemi değiştirecek hem de en ideal cumhurbaşkanı olacak kişi bulunsa daha iyi olmaz mı?
Elbette olur.
Ama kutuplaşmanın bu kadar arttığı bir toplumda herkesin ideal cumhurbaşkanı tarifinin farklı olduğu, her toplum kesiminin kendine yakın gördüğü kimseyi en ideal cumhurbaşkanı adayı gördüğü gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Mesele en ideal cumhurbaşkanı adaylığına indirgendiğinde toplumdaki ayrışma, bölünme kaçınılmaz olarak artıyor.
Bana göre bu seçimde güçlü bir toplumsal birlikteliğin sağlanması, güçlü bir umut ve heyecan dalgası yaratılması için seçimin ülke için bir kader seçimi olduğu vurgusunu sıklıkla yapmak ve topluma, ülkeyi neyin beklediğini en açık haliyle anlatmak gerekiyor.
Karşı karşıya kaldığımız tehlike topluma net olarak anlatılmadığında insanlar doğal olarak kazanacağını düşündüğü kişinin aday yapılması hevesiyle hareket ediyor ve, “O olmazsa oy vermem veyahut filan olursa sandığa gitmem” gibi tuhaf yaklaşımlara savrulabiliyor.
Bu nedenle, “Muhalefetin adayı kim olacak?” sorusunun cevabını bu konudaki netliğin belirleyeceği kanaatindeyim.
Yani önce bir karar vermemiz gerekiyor. Daha doğrusu muhalefetin bu konuda topluma net bir istikamet çizmesi gerekiyor.
Kimileri, toplumun birinci önceliğinin ekonomi olduğunu bu nedenle belirlenecek adayın öncelikle ülkeyi iyi yönetecek aday olması gerektiğini söylüyorlar.
Bu görüş bütünüyle yanlıştır diyemem.
Ama toplum eğer böyle düşünüyorsa yani yaşadığı sorunların kaynağının tek adam yönetimi değil de yanlış ekonomi yönetimi olduğunu düşünüyorsa toplumdaki bu eksikliğin sorumlusunun muhalefetin çelişkili söz ve davranışları olduğunu düşünüyorum.
Muhalefetin hem ülkedeki rejimden şikâyet edip hem de her şey normalmiş gibi meseleyi partiler arası iktidar yarışına indirgemesi doğal olarak toplumun da sorunun asıl kaynağını görmesini engelliyor.
Halbuki bu yönetim anlayışı değişmeden yani neden ortadan kaldırılmadan sonucun değişmeyeceğini, sorunların çözülemeyeceğini, tam tersine ülkenin her gün daha ağır bir yıkıma sürükleneceğini görmesi ve önceliğini buna göre netleştirmesi gerekiyor.
Lafı fazla uzattığımın farkındayım.
Kısaca bir kere daha vurgulayayım.
Bana göre 2023 seçimleri ülke için hayati bir öneme sahip.
Böyle baktığım için önceliğin ideal bir cumhurbaşkanı seçmek değil, bu gidişatı durdurmak ve ülkeyi normalleştirmek olduğunu düşünüyorum.
Bana göre muhalefetin; topluma, adayın tek özelliği kazanacak olması değil, bunlarla beraber toplumsal birlikteliği de sağlayabilecek bir nitelikte olması, tecrübesiyle, olgunluğuyla, uzlaşmacı kişiliğiyle bu yıkımdan ülkeyi sağ salim çıkaracak yetkinlikte olması gerektiğini anlatması ve toplumun şimdiden buna hazırlanması gerekiyor.
Aksi takdirde mesele partilerin adayı/yarışı veyahut ideal cumhurbaşkanı adaylığına indirgendiğinde muhalif seçmen arasındaki ayrışma derinleşecek, gönlündeki kişiyi aday görmeyen seçmen küskünlüğe sürüklenecek.
Seçmende oluşacak bu tür muhtemel küskünlükleri, kırgınlıkları, beklentiler ortadan kaldırmak için şimdiden meselenin önemine, ülkenin karşı karşıya kaldığı tehlikeye ve adayın bu tehlikeyi en az zararla atlatacak özellikte biri olması gerektiği gerçeğine hazırlanması gerekiyor.
Bunun için de muhalefetin o zor kararı vermesi gerekiyor.
Yani bu seçim ülkenin kader seçimi mi yoksa partilerin yarışa girdiği iktidar değişimi seçim olarak mı görüyorlar?
Toplumun vahamete dikkatini çekmek için ekonomi gibi sorunlar mı öncelik yapılacak yoksa ekonomik sorunlara da kaynaklık eden ülkenin karşı karşıya kaldığı tehlikeye mi vurgu yapılacak?
Bana göre tüm bunlar hem adayın kimliğini hem de seçimin sonucunu belirleyecek.