AK Parti her zaman farklı oldu. 3 Kasım 2002’de, lideri seçimlere sokulmayan AK Parti, sandıktan tek başına iktidar olarak çıktı. Türk siyaset tarihinde bu bir ilkti. 27 Nisan’da muhtıra yedi AK Parti. Ancak 28 Nisan’da bu kez, ‘Muhtıra verene muhtıra verdi.’ Bu da bir ilkti. Hakkında kapatma davası açıldı AK Parti’nin. Milli Nizam’dan Fazilet Partisine kadar hakkında kapatma davası açılan Milli Görüş geleneği partileri kapatıldı. Ama AK Parti, (Milli Görüş partisi olmamakla) birlikte bu geleneği de tersine çevirdi.
‘Muhtar bile olamaz’ denilen Erdoğan’ın döneminde Türkiye’nin Cumhurbaşkanı eşi başörtülü biri oldu. Ergenekonla, askeri vesayetle ve Cemaat vesayetiyle mücadeleyi hatırlatmak istemiyorum ama çözüm sürecini hatırlatmazsam olmaz. ‘Kürt’ diyen partilerin kapatıldığı, ‘Kürt’e, Kürt denilemeyen’ bir Türkiye’den çözüm sürecinin yürütüldüğü bir Türkiye’ye gelindi.
Demem o ki, AK Parti hem kendisini hem de Türkiye’yi dönüştürdü. Şimdi sıra bu hareketin liderinin Çankaya’ya çıkarılmasına geldi. Bırakın Özal’la ya da Demirel’le kıyaslamayı. Öyle bir cumhurbaşkanlığı yapacak ki, Çankaya, Erdoğan’dan önce ve Erdoğan’dan sonra diye tarif edilmeye başlayacak. Çünkü o sadece Türkiye’nin cumhurbaşkanı olarak çıkmayacak oraya, aynı zamanda Bosna’nın, Gazze’nin, Arakan’ın umutlarının Çankaya’ya taşınması olacak.