İnsanî açıdan makbul olmasa da hayatını ilkelere değil siyasete ayarlayanların, esen rüzgara göre her gün oradan oraya savrulması doğal.
Maalesef ülkemizde hayli sıradan bir durum bu. Öyleleri, dün göğe çıkardıklarını siyasi, maddi çıkarları uğruna bugün yerin dibine batırabiliyor. Dün ağza alınmayacak hakaretler ettiği birinin ise, bugün en fanatik savunucusu olabiliyor.
Böyle anlarda insanı en çok üzen, hakkında en fazla beklentiniz olanların savrulması. Bu açıdan son dönemde siyasi arenada bende en fazla hayal kırıklığına yol açanlardan biri, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu.
Vekillik, bakanlık derken galiba bir noktada gönül siyasete kaydı. Kader bu ya en iddialı olduğu Suriye konusunda en büyük yarayı aldı. Niyeti ne kadar iyi olsa da öngörüler tutmadı. Sadece orada değil, Irak, Filistin, Mısır ve genel olarak Ortadoğu’da işler ters gitti. Sadece Ortadoğu değil, Batı’yla ilişkiler de gerilemekte.
Akademik dünyadan gelmiş, siyasi hırs için bel bükmeyecek ağırlığı olan Ahmet Hoca da maalesef bir süredir yanlışları dinleyip konuşmak, çare aramak yerine klasik siyasetçilerin çok iyi yaptığı gibi yanlışı dile getirenleri hedef almayı tercih etmekte.
İşini kaybeden gazeteciler, oluşturulan medyalar, Alo Fatih olayları, ağlayan, tehdit edilen medya patronları, Twitter/YouTube yasaklarına bakıp Türkiye’de basın özgürlüğünün geri gittiğini rapor eden Freedom House’a, Ahmet Hoca’nın gösterdiği tepki buna bir örnek.
Sevdiğimiz değerleri bir bir tüketecekse batsın o siyaset!