• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Devlet ve ıslah 

14/06/2024 15:13

ARDA EKŞİGİL

Yaz geldi. Çaresizlikle izleyeceğimiz orman yangınları sezonunu açmanın eşiğindeyken bir ırmaktan bahsedeceğim size. Hem de bu ırmak – şimdiden ilan edeyim – nispeten ‘düşük profilli’ bir ırmak. Gözlerden ırak, sakin bir kentin içinden aheste aheste akan Bartın Irmağı. Facia yorgunu kamuoyumuzu ‘mahalli sorunlarla’ meşgul etmek ağrıma gitmiyor değil. Maden talanı, yasadışı balıkçılık, kaçak inşaatlar, çöp sorunu, HES’ler derken ‘hangi birine yetişeyim sendromu’yla bitap bir milletin fertleriyiz. Fakat hazır yurt çapında afet ve felaket haberleri gündemden kısa süreliğine çekilmişken biraz da ben asılayım imdat koluna. 

Yirminci yüzyılın başında yeşillikler içinde şirin bir Batı Karadeniz Kenti olan Bartın, ‘Türkiye Yüzyılı’na girildiğinde dönüşümünü tamamlamış, yani zarif ahşap evleri tasfiye edilmiş, yerlerini karaktersiz – ama kaloriferli – beton yapılara terk etmişti. Yaşamanın değil hayatta kalmanın tek öncelik olduğu, ötesinde bir dünyanın hayal edilemediği, kente özgü deyimlerin, adetlerin, pratiklerin kaybolduğu, sosyo-kültürel faaliyetlerin Cuma akşamları ‘Kızılcık Şerbeti’ içmeye indirgendiği Büyük Anadolu Yaşayışı’nın tipik örneklerinden biri olarak – hamd ü senalar olsun ki – ‘hayatta kalmaya’ devam ediyordu Bartın.


Bartın Irmağı ise kalkınma tufanına fazla ilişmeden sessizce aktı. Sanki başına gelecekleri sezmiş de sessizliğini muhafaza ederse işin içinden sıyrılabilirmiş gibi ‘düşük profili elden bırakmayarak’, ağır aksak tempoda süzüldü. Kadim zamanlarda, Bithynia ve Paphlagonia bölgelerinin sınır ucu olan, Bartın’a da ismini veren Parthenios Nehri olarak aşılması zor bir engel olarak nam yapmıştı etrafını çevreleyen halkların dilinde. Osmanlı devrinde yalısı boy boy zarif köşklerle bezenmişti, o da kıyısını tutan nüfusun rızkını sırtında taşıdı karşılığında. Türkiye Yüzyılı’na gelindiğindeyse, çevresini tüketen kuraklığı gördükçe eğdi boynunu, kıstı sesini. Artık tek soru, Bartın’ın güzelliğini ve bir dereceye kadar doğallığını koruyan tek öğesi olarak, ne zaman ve hangi yolla terbiye edileceği idi. 

Malumunuz, Türkiye’de çevre tahribatı dendiğinde her seferinde bir öncekinden daha özgün bir yıkıcılık pratiği harekete geçer ve bunu ısrarlı bir idari beceriksizlikler silsilesi takip eder. Ortaya çıkan ‘acı tabloyu’ en pervasız ve dudak uçuklatan argümanlarla savunmaya kalkan yeni ‘partili yüzler’ peydah olur, kısa sürede eski yüzlerin arasına karışır. Bartın Irmağı’nı afiyetle içme projesinin de farksız olacağını tahmin etmek güç değildi. Türkiye Yüzyılı’na özgü istikrarlı ve görkemli çevre yıkım faaliyetlerinin en orijinal bir numunesi ‘Bartın Irmağı Islah Projesi’ adı altında, bu kez devletin sahne ışıklarını pek tadamamış bir kurumu olan Devlet Su İşleri (DSİ) sponsorluğunda başladı. Amaç, ‘son 500 yıllık projeksiyonlara’ dayanarak ileride yaşanacak su taşkınlarını baskılamaktı. 

‘Devlet ve Islah’ türünden iki buz gibi kavram birbirine bu kadar yaklaştığında başınıza neler geleceğini hissediyorsunuz aslında. Bu memleketin evladı olup, Bartın Irmağı’na uzanacak zarif ellerin ıslah derken ‘bir şeyleri (de)’ imha edeceğini tahmin etmemek kolay değil. Soru daha ziyade neyi, ne derecede ve ne geri dönülmezlikte imha edecekleriydi. 

Yaşanacakları bilmenize rağmen, o meşum gün gelip çattığında bir donup kalıyor insan. Alışıldık idari keşmekeş ve hukuki oldubittilerin içinden bir bakmışsınız devlet ansızın ırmağın dibinde bitivermiş. Elinde o pek tanıdık aksesuarları kazma kürek, hilti, vinç, dozer yok. Benim gibi ‘Türk tipi ırmak ıslahı’ mütehassısı olmayanlar için sürprizli bir çözüm getirilmiş. Olası selleri engellemek için Bartın Irmağı’nı ‘seddelemek’, yani beton ve cam duvarlarla hapsetmek. Suyun denize sağlıklı bir şekilde dökülmesini sağlamak gibi kalıcı fakat zahmetli çözümler aramaktansa kutsal elementimiz betonun efsunlu kudretine dayanarak şehirle ırmağın bağını koparmanın kısayolculuğunu seçmek.

DSİ’nin genel müdür yardımcısına göre, halkın Çin Seddi diye andığı yeni surların bir benzeri Rize’de, ‘üstelik vahşi akan’ bir ırmak üzerinde ‘başarıyla’ çekilmiş. Benzer başarılar Bayburt’ta, Çoruh Nehri’nin hapsedilmesiyle de elde edilmiş anlaşılan. Şehirle ilişkisi kopmuş, suyundan beslenen hayvanların, kenarında oynayacak çocukların ulaşamadığı, betona sıkıştırılmış bir ‘gider’ yaratmakta muvaffak olunmuş (Bayburt’ta Doğa’ya karşı kazanılan olağanüstü zaferin sonuçları üzerine şu çalışmaya bakılabilir.)

Felaketlerin ancak daha büyük felaketlerle bastırılarak gündemden düştüğü memleketimizde yukarıda bahsettiğim facialar dizisi dişimizin kovuğuna gitmeyecek kadar tanıdık gelebilir. İşin içinde skandalla kol kola yürüyen, meselenin ciddiyetini hafifleten bir absürtlük tınısı olduğunu da teslim etmemiz gerekir. Gümüşhane’de definecilerin izin alarak kazdıkları ve – haliyle – kuruttukları 12 bin yıllık Dipsiz Göl’ün suni yollarla tekrar doldurularak bataklığa dönmesini hatırlatan o titrek işbilmezlik hali ağlatırken güldürüyor (da) insanı. Fakat işin trajikomik yanı, bir şehrin geçmişinden kalan son güzellik kırıntılarının beton bloklarla boğulmasını ‘Rabbim ıslah etsin’ diyerek geçiştireceğimiz bir uygulamaya çevirmemeli. Ses çıkarmak için, olası bir tsunamiye karşı Caddebostan sahilinin beton bloklarla ‘seddelenmesi’ gibi ‘çılgın tedbirlerin’ alınmasını beklememeli. Projenin ‘birinci etabı’ tamamlanmadan (varın siz gelecek etapları düşünün) durdurulması için baskı oluşturmak adına Bartın Irmağı İnisiyatifi kuruldu. Hazır memlekette kısa süreceğinden emin olduğumuz bir felaket boşluğuna düşmüşken, inisiyatife var gücümüzle destek vermeliyiz. Dipsiz Göl hadisesinin aksine, bu büyük ölçüde ıslah edilebilir bir ıslah projesi. Harekete geçmezsek, bu tuhaf ve acı proje vesilesiyle aşinası olmak durumunda kaldığım ‘partili yüzlerden’ AKP Bartın milletvekili Yusuf Ziya Aldatmaz’ın vaatleriyle yetinmemiz gerekecek. Duvara siper olduğu bir konuşmasında şu parlak sözlerle endişeli ve öfkeli vatandaşları yatıştırmıştı Bartın’ın vekili: 

“Orada da betonu güzelleştireceğiz. Projemiz bittikten sonra çevresinde aydınlatması da olacak.“

Ses çıkarmazsak, bir sonraki ihalenin ismi de hazır:

‘Bartın Irmağı’nı Mühürleyen Beton Duvarları Güzelleştirme ve Aydınlatma İhalesi’. 

DSİ dayanılmaz bir hafiflik ve laçkalıkla dereleri boğuyor

DSİ dediğin çağdışı kalmış canavar!

Kategori:Agora, Analiz, Vitrin-mobil

Tüm yazılar: Arda Ekşigil

SON HABERLER

Barrack: Ortadoğu yok, kabileler ve köyler var

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, “Ortadoğu diye bir şey yok, kabileler ve köyler vardır” yorumunu yaptı.

Bahçeli: NATO görmezden geliyorsa her iki yöne bakma zamanı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ‘Türkiye-Çin-Rusya (TRÇ) İttifakı’ önerisiyle ilgi konuştu: “Her iki yöne bakma zamanı gelmiştir.”

Ankara'da aranan 958 kişi yakalandı

Ankara’da çeşitli suçlardan aranan 958 kişi yakalandı.

Kabatepe-Gökçeada feribot seferleri fırtına nedeniyle iptal

Kabatepe-Gökçeada hattındaki feribot seferlerinin tümü, fırtına nedeniyle iptal edildi.

Borsa güne nasıl başladı? – 26 Eylül 2025

Borsa İstanbul’da BIST 100 endeksi, güne yüzde 0,09 azalışla 11.366,82 puandan başladı.

Keşfedilen balık türüne Yüzüklerin Efendisi'nden 'Sauron'un adı verildi
NASA astronotunun tehlike mesajı, yanlışlıkla yayınlanmış

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 887 gündür hapiste

YAZARLAR

Apti'ye veda: Şekerim, benim fıtratım böyle…

Murat Sevinç

Mutluluk dayatması

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Henüz vakit varken: Cengiz Bozkurt

Ayhan Tinin

Bütün mutsuz aileler

Göksun Yazıcı

Vurun 'Kızılcık Şerbeti'ne ya da Sansür Defterleri

C. Hakkı Zariç

Boş laflarla boşluğu yoketmeyin

Mustafa Alp Dağıstanlı

Masama önce itfaiyeci Can, sonra Beşiktaş geldi

Behzat Şahin

GÜNÜN 11’İ

Metin Yılmaz: Vekil de aynı enflasyonu hissetmeli, aynı acıyı tatmalı

Abdulkadir Selvi: Beyaz Saray'da Erdoğan'ın el üstünde tutulması gurur verici

İpek Özbey: Bakalım Arap liderleri kolay ikna edecek gibi görünen Trump halkı ikna edebilecek mi?

Mehmet Y. Yılmaz: ABD hükümetini mi salak zannediyorlar, haberleri okuyan vatandaşları mı?

Yücel Özdemir: Rusya'nın şansının düşük olduğu bir savaşa girmesi hem kendisi hem de Avrupa için felaket olur

Zeynep Gürcanlı: Trump'ın Erdoğan'a vermeye çalıştığı 'meşruiyet',  ülkenin yönetim sistemini bir çeşit 'meşrutiyete' çevirmekte

Tuğrul Eryılmaz: Kuzum İKSV, gazeteciliği değersizleştirmek için sen de mi sıraya girdin!

Akif Beki: Dış güçlerle mücadele iddiasındayken Trump'ın dostluğuyla sınanıyorlar

Yusuf Ziya Cömert: Soykırımın sponsoruyla bir toplantı yaptılar

Nuri Kayış: Kazaların üçte birinde motosikletlerin yer alması, bu kazalarda her gün ortalama 3 kişinin ölmesi, 300 kişinin yaralanması…

Zülal Kalkandelen: Kuyu tipi hapishanelerin mevzuatta yeri olmamasına karşın 15 hapishanede uygulandığı biliniyor

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×