MUZAFFER SOLAKOĞLU
Bir akım başladı. Hatta bitti. 20’li yaşlardaki fotoğrafınızı sosyal medyaya 20yc etiketiyle koyuyorsunuz.
Üç ay önce verimizi satacaklar diye WhatsApp’ini silen kimileri iki gündür gençlik fotoğrafını Facebook’la paylaşıyor. Artık Facebook’un elinde istemediği kadar veri var. Yapay zeka analistleri oturup bir model yapacak ve yaşlandığınızda nasıl gözükeceğinizi bilecek. Hatta size ona göre ürün bile önerecek. Ama tabii konumuz bu değil…
Konumuz 20yearschallange’ın siyasileştirilmiş hali.
2001’de dolar şuydu bu oldu, rakı fiyatı şuydu bu oldu, asgari ücret şu kadardı bu kadar oldu gibisinden.
2001’i yaşamış bir ekonomistin gözünden baktığınızda haksız bir karşılaştırma var.
Kimse kusura bakmasın ama o günkü Türk Lirası bugünkü Türk Lirası’yla aynı şey değil. O günkü TL arkasında altı sıfırlık bir ağırlıkla dolaşan, uluslararası ticarette esamesi okunmayan bir para birimiydi. O günlerde TL bozuk para gibi bir şeydi. Yüksek meblağlı bir transfer yapmanız söz konusu bile olmazdı. Siz transferi yapana kadar paranın değeri düşerdi. Ev, araba, arsa ve hemen her türlü ticaret dolar üzerinden yapılırdı.
O günkü TL’yi bugünkü TL ile karşılaştıran bir analiz yapmak istedim aslında. Ama iki ana sorunla karşılaştım. Birincisi o güne ait veri yoktu. Ya tutulmamış ya da düzensiz olarak tutulmuş istatistikler. Ha bugün farklı mı? Evet, farklı. Düzenli olarak uydurulmuş rakamları tutuyoruz ve yayınlıyoruz.
İkinci sorun ise o zamanlar fiyatlar bugünkü gibi değildi. Günden güne artardı. Bir gün 20 milyon olan ürün sonraki gün 30 milyon oluverirdi. Durum o kadar berbattı ki şirketlerin bilanço açıklaması bile zorlaşmıştı. Geliriniz, gideriniz, demirbaşınız hepsi günden güne değişim gösteriyordu. O yüzden o günle bugünü karşılaştırmak imkansız.
Bugün FOX TV’de çilek fiyatları aydan aya yüzde 100 arttı gibi haberler görürsünüz ama zaten olay da o… Haber değeri yüksek, çünkü çok nadir bir olay bu. Her ay çileğin fiyatı o kadar artmaz. Bu ay çilektir, bir sonraki ay biber. O günlerde her gün her fiyat birlikte artardı. Haber değeri bile yoktu…
Zaten 2001 ile karşılaştırmak talihsiz bir kaza. Cumhuriyet tarihinin en derin krizini yaşadığımız yıl. Evet, bugünler kötü ama o günler de güllük gülistanlık değildi.
Aradaki en büyük fark şu:
O zaman bir kalp hastasıydık. Her an bir kalp krizi gelecek de öleceğiz diye beklerdik. Nitekim ekim ayında Deutche Bank’ın negatif bir raporu ve başbakanın cumhurbaşkanına anayasa kitapçığı fırlatmasıyla hasta kalp krizi geçirdik ve öldük.
Bugünlerde ise ölümcül bir kanser hastasıyız. Yavaş yavaş ölüyoruz. Gülerek, ağlayarak, derinden derinden…
Bugünün ekonomi yönetimine laf ediyoruz ama inanın o gün de farklı değildi.
O günlerde fakir ama özgürdük. Bugün borçlu ve tutsağız. İstikrar uğruna özgürlüğümüzü feda ettik. Sonra istikrarı da aldılar elimizden.
O zamanlar kurumlar ya yoktu ya da bağımsız değildi. İktidar değişince kurumun başındaki kişi gururuyla istifa ederdi. Bugün her türlü kurum var ve hepsini bir kişi yönetiyor. Kurumun başındaki kişi istifa adı altında işten kovuluyor.
Sorun şu ki ülkenin ekonomi politikalarının sorumluları 2002 ile 2008 yılları dışında dünyadan kopuk yaşadı. Türkiye’yi yalnızlaştırdılar.
Kimi siyasetçiler ısrarla ‘Eskiden daha iyiydi’ havası yaratmak istiyor. Eğer amaç oy toplamaksa çok yanlış bir strateji. Bugün muhalif siyasiler oy toplamak istiyorsa o günlerle yüzleşmeli.
Geçmişe gönderme yapıp nostalji yapmaktansa geleceğe odaklanmalılar..