SEMİN SEZERER
17 Aralık’ta ‘Büyük Rüşvet’ kod adıyla başlatılan yolsuzluk operasyonunun ‘merkez’indeki isim Reza Zarrab, Türkçe ismiyle Rıza Sarraf. Türk vatandaşlığına geçtiği bilinen Sarraf’ın hem Azerbaycan hem de Türkiye pasaportu taşıdığı söylendi. Ancak operasyonun ardından bir açıklama yapan Ankara’daki Azerbaycan Büyükelçiliği, Sarraf’ın Azerbaycanlı olmadığını açıkladı. Büyükelçilik Sözcüsü Elsevar Salmanov, “Durum Azerbaycan otoriteleri tarafından araştırılmaktadır. Sarraf’ın Bakü doğumlu olmadığının resmen onaylanmasından sonra da medyaya yeni bir resmi açıklama yapılacak ve medya uyarılacaktır” diyordu.
Operasyonun gözaltı listesi açıklandığında bakan çocuklarının, bürokratların ve işadamlarının yanında AB grubu televizyon izleyicisi diye tabir edebileceğimiz bir kesimin yakından tanıdığı belki de ilk isim oydu. Çünkü ona bir de sıfat verilmişti: Ebru Gündeş’in kocası.
Önce söz yazarı, sonra işadamı
1984, Bakü doğumlu Sarraf’ın Türkiye’de adını haliyle ekonomi ve ticaret sayfalarından ziyade magazin haberlerinde duyduk hep. Hatta bu haberlerde işadamı ünvanı geri planda bile kalıyordu bazen, ‘söz yazarı-işadamı’ diye başlıyordu çoğu cümle.
Sonra yavaş yavaş işadamlığından edindiği serveti hakkında bilgi sahibi olduk, zira Ebru Gündeş’e aldığı milyon dolarlık hediyeler gazetelerin birinci sayfalarından bile veriliyordu kimi zaman. Bunlar arasında Boğaz’a nazır ikiz yalı da vardı, süper lüks arabalar, Dubai’de daire, hatta bir jet bile…
Bunca servete rağmen ‘kıskanç’ kesimlerin “Yalısının duvarlarını sahte tablolar süslüyor” dediği Sarraf’ın, bu açığını gözaltına alınmadan çok kısa bir süre önce kapattığı konuşuldu. Ünlü işadamı, Antik A.Ş’nin yaptığı müzayedede, etkinliğin en değerli eseri denilen Nazmi Ziya’nın ‘Sanatçının Evi’ tablosunu 1 milyon 50 bin liraya satın aldı. Zarrab’ın salonda alkışlandığı ve övgüye değer bulunduğu da satışın bir diğer renkli detayı.
Para, parayı çeker
Şimdi magazini bırakıp biraz geriye, Rıza Sarraf’ın iş hayatına gidelim ve Başbakan Erdoğan’ın da ‘hayırsever bir işadamı’ diye tanımladığı Sarraf’ın ‘iş dünyasına’ bir bakalım…
2008 yılından beri Türkiye’de faaliyet gösteren Sarraf’ın ticaretle haşır neşir olması hayli erken bir tarihe, 1996 yılına uzanıyor. Ticaretle uğraşan hali vakti yerinde bir aileden geldiği söylenen Sarraf yaptığı işlerle aile servetini de katlamış.
Sarraf ilk işlerine Birleşik Arap Emirlikleri’nde Dubai’de Al Nafees Exchange ve Al Salam Center Exchange firmalarıyla finans ve para piyasalarında imza attı. Türkiye’ye ise Royal Denizcilik şirketi adı altında 2008 yılında adım attı. Royal Denizcilik, 2013-2014 sezonu için Trabzonspor ile imzaladığı 3 milyon liralık sponsorluk anlaşmasıyla gündeme gelmişti.
Ticaret Sicil Gazetesi’nin kayıtlarına göre şirketin kurucuları Rıza Sarraf, Ahad Khabaztamımı, Apdullah Happani, Humayun Zatpavar ve Turgut Happani. Son isme tekrar döneceğiz. Babası Hüseyin Zerrab ve kardeşi Muhammed’in de bu şirketin çatısı altında olduğu söyleniyor.
Yat tasarımı ve imalatı, tekne alım-satım-kiralama, charter, müşavirlik, acentelik ve sigorta hizmetleri veren şirket kısa sürede büyümekle kalmamış; demir, çelik ve inşaat sektörüne de adım attı. Şirketin adı Royal Denizcilik Endüstriyel Makine Sanayi Ticaret A.Ş. olarak değişti. Dış ticaret faaliyetleriyle büyüyen bu sektörel firmalar 2010 yılında Royal Holding’in kurulmasını getirdi. Şu an Royal Holding bünyesinde Tebriz’de demir-çelik ve endüstriyel makine alanında faaliyet gösteren Foulad Kaveh (SFK), Royal Denizcilik, Al Nafees Exchange, Are Havacılık, Royal Binicilik, Royal Mobilya, Al Salam Ewchange Center bulunuyor.
‘Manidar zamanda’ anlamlı değişiklik
27 Ekim 2011 tarihli Ticaret Sicili gazetesine bakıldığında ise şirketin faaliyet alanına, Rıza Sarraf’ı en çok zan altında bırakan ‘kıymetli madenler ticareti konusunda ihracat yapmak’ ekleniyor. Bu tarih, Türkiye’nin İran ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne altın ihracatında patlama yaptığı yıl olarak anılmaya değer.
Ardından 2012 yılında altın ve kıymetli madenler ithalat ve ihracatı yapmak üzere holding bünyesinde Safir Altın Ticaret Limited Şirketi kuruluyor. Şirket aynı yıl Türkiye’nin gerçekleştirdiği toplam 12 milyar dolarlık altın ihracatının yüzde 46’sına imza attığını gururla duyuruyor.
Happani ismi işte burada tekrar karşımıza çıkıyor, zira yeni şirketin kuruluşunun ardında bu ismin karıştığı skandalın doğurduğu bir zorunluluk yatıyor. Çünkü Happani 2011 Nisan ayında İstanbul Atatürk Havalimanı’nda 150 milyon doları bavullarla taşırken gözaltına alınan 14 kişi arasında yer alıyordu.
İlk kez bir suçla anılıyor
Kaçakçılıkla suçlanan Happani’nin Sarraf’ın şoförü olduğu iddia edildi. Sarraf ise o dönem Happani’yi tanıdığını, ancak şoförü olmadığını söylemiş, hatta bu iddiayı haber yapan basın kuruluşlarına maddi ve manevi tazminat davası bile açmıştı. Turgut Happani’nin paralarla birlikte çektirdiği fotoğraf ise Facebook hesabında bile bulunuyordu – ki bu fofoğrafın bizleri 17 Aralık operasyonuna getirdiği söyleniyor.
Bu olay, Reza Sarraf’ın adının, bir suçla ilk kez yanyana gelmesi bakımından da önemli. Olayın patlak vermesinin ardından şirketin ana sözleşmesi değiştiriliyor. Ticaret Sicil Gazetesi’nde 27 Ekim 2011 tarihinde yer alan sözleşme değişikliğinde, ‘her türlü değerli maden ile değerli taşların altın, pırlanta, gümüş gibi her türlü ham, mamul ile yarı mamul işlenmeden alım ve satımını yapmak veya el ve makinelerle şekillendirerek gerek sanayi ve ticari firmalara ihtiyaçlarına göre ziynet ve hediyelik eşyası olarak imal etmek ve perakende ticaretini yapmak, almak, satmak, ithal ve ihraç etmek’ ifadeleri yer alıyor. Aynı değişiklikle şirketin faaliyet alanına, kıymetli madenlere dayalı sermaye piyasası araçlarına ilişkin işlem yapmak, işlenmiş ve işlenmemiş kıymetli maden yapımında kullanmak üzere kıymetli madeni ithal edip işledikten sonra ihraç etmek de ekleniyor.
Havaalanı baskınları kamu algısını değiştiriyor
2013 yılı başında Rıza Sarraf ismi yine bir havaalanı baskınıyla gündeme geldi. Yine Atatürk Havalimanı’nda Dubai’ye giden bir gruptan şüphelenen polis, çantalarda uyuşturucu ararken piyasa değeri 30 milyon dolar olan 320 külçe altın buldu. Altınların sahibinin ise yine Sarraf olduğu ortaya çıktı. Beyannamesi ve ihraç izni gösterilince bir gün sonra altınlar Dubai’ye gönderildi.
Türkiye ile tanıştığından bu yana Sarraf’ın adını magazin basını kadar anan bir başka mercii de Mali Suçlar Araştırma Kurulu (MASAK) oldu. İlk faaliyete geçtiği andan itibaren MASAK tarafından izlenen Sarraf, hemen hemen her yıl bu raporlarda yer aldı.
Kimine göre hâlâ sadece Ebru Gündeş’in kocası, kimine göre erken ve oldukça hızlı yükselmiş bir işadamı…