• 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11’i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • VPN HABER
  • ENGLISH

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • AGORA
  • SANAT
  • GÜNÜN ESERİ

‘Darbe-tonik’

18/02/2020 22:32

KADRİ GÜRSEL

@kadrigursel

[email protected]

Fiziksel, zihinsel ve ruhsal bakımlardan canlılık kazandıran, kuvvetlendiren, iyi hissettiren iksire ‘tonik’ denir.

Siyasette de kimi sözcükler bazen tonik etkisi yapsın diye kullanılır.

Reklam

İktidarda geçirdiği süre yirmi yıla yaklaşan siyasi bünyenin çaresiz yorgunluğu, biriktirdiği sorunlara çözüm bulmak için gereken beden ve zihin gücünden yoksunluğu, artık sahibini korkutan bir uyuklama hali meydana getirmiş olmalıdır. Cansızlık kadar, gidilecek yolun da tükenmesi, iktidarın bedenini ileriye doğru hareketten sakıt kılmaya başlamıştır. 

Şimdi kendi örgütü, muktedirin bir zamanlar başkaları için yaptığı ‘avara kasnak’ benzetmesini hak etmektedir. Olduğu yerde dönüp duruyor ve güç aktarmıyor.

İşe yarayan bir enerji üretemeyen, var olanı da kullanamayan her türlü örgüt zamanla çürür, çözülür. İktidarda da, miadını doldurmuş olmaktan ileri gelen gevşeme ve dağılma emareleri bolca mevcuttur.  

Reklam

Dolayısıyla, bu gidişata engel olmak için muktedirin taraftarları üzerinde tonik etkisi uyandıracak bir sözcüğe ihtiyacı vardı. Gövde ve taban, bu sözcüğü duyunca irkilip silkinmeliydi, saflar sıklaştırılmalıydı.

Akıllarına yeni bir sözcük gelmiyor olmalıydı ki zaten iktidarın bir sorunu da buydu, eskiye müracaat edildi. 

Envanterdeki ‘darbe’ sözcüğü yeniden tedavüle sokuldu: Bu kez ‘darbe söylentisi’ olarak, bir tamlama halinde… ‘Darbe’ tamlayan, ‘söylenti’ tamlanandı.

Bir efekt yaratmak için iktidar gazetelerindeki köşelerde “Darbe söylentisi var” minvalli yazıların yayımlanması gerekiyordu. 

14 Şubat’ta üç iktidar gazetesinin, başlıklarında ‘darbe’ sözcüğü geçen birer köşe yazısıyla çıkması elbette tesadüf olamazdı.

Buna göre sözde ‘darbe söylentisi’, güya ‘fısıltı gazeteleri’ tarafından, İlker Başbuğ ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘siyasi ayak çıkışları’yla ilişkilendiriliyordu.

İlker Başbuğ’un 28 Ocak’ta Haber Global adlı TV kanalında söylediklerini, var olduğu iddia edilen darbe söylentileriyle ilişkilendirmenin akıl ve mantıkla neden bağdaşmayacağını anlatmak için eski Genelkurmay Başkanı’nın ne dediğini anımsatmak yeterlidir:

“FETÖ’nün siyasi ayağı yok dersek gerçeği inkar olur. Bunun yargının çıkarması ve siyasi iradenin ağırlığını koyması lazım. 26 Haziran 2009’da yasalar torba yasa olarak gündeme getiriliyor. Bu TSK ile ilgili bir kanun teklifi. Bu yasa 25 Haziran’ı 26’sına bağlayan gece yarısı oluyor. (…) Bahsedilen yasa teklifine göre askeri şahıslar askeri mahalde işlediği suçlar da dahil özel yetkili mahkemelerde yargılanacak. Bu bir kere anayasaya aykırı. (…) Bu kanun teklifini kim hazırladı? Tamamen FETÖ ile ilgili bu araştırılsın.”

İlker Başbuğ ne demiş?

2009’da askerlerin askeri mahalde işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı Fethullahçı kadroların elindeki özel yetkili mahkemelerde yargılanmasını mümkün kılan bir siyasi hamleyi anımsatmış…

Ve Başbuğ bu özel yetkili mahkemeler konusuna ilk kez değinmiyor. 10 Şubat tarihli yazısında Çiğdem Toker, Başbuğ’un bundan 10 yıl önce de, Genelkurmay Başkanlığı’nı Işık Koşaner’e devrettiği törende yaptığı konuşmada özel yetkili mahkemelerin yetki ve sorumluluklarının acilen ele alınması gereğini vurguladığından bahsetmişti. Aradaki tek fark, Başbuğ’un 10 yıl sonra daha açık konuşması. 

Başbuğ’un sözlerinin bir ‘darbe söylentisi’yle ilişkilendiğinden bahsedenler, bir ‘darbe söylentisi’nin gerçekten de var olduğu izlenimini yaymak isteyenlerden başkası değildir.

İktidardan yansıyan bu meşum mantığa göre, AKP ile Fethullahçı örgüt arasındaki ittifak döneminde bu ikisinin birlikte yaptığı fenalıklardan söz edince, ‘darbe söylentisi’yle ilişkiye geçmiş oluyorsunuz. Bu eski ittifakın birlikte işlediği cürümler çok uzun zamandır eleştiriliyor ve anımsatılıyordu. Ortada bu bakımdan yeni bir durum yok. Yeni olan, iktidarın ‘darbe söylentisi’ efektine ihtiyaç duyması.

Keza, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 11 Şubat’ta partisinin grup toplantısında Erdoğan’ı ‘FETÖ’nün siyasi ayağı olmak‘la suçlaması da yeni değil. CHP Genel Başkanı’nın önceki yıllarda da birçok kez bu yönde konuştuğu kayıtlarda.

Yenilik, Kılıçdaroğlu’nun ‘siyasi ayak’ suçlamalarının ‘darbe söylentisi’ iddiasına inandırıcılık katsın diye kullanılmasıdır. 

‘Darbe söylentisi’ efektiyle ilişkilendirilen üçüncü husus da Amerikan düşünce kuruluşu ‘RAND Corporation’ın geçen ocak ortasında yayımladığı Türkiye raporunda geçen bir cümle. ‘Türkiye’nin Milliyetçi Yönelimi – ABD-Türk Stratejik Ortaklığı ve ABD Ordusu’na Etkileri’ başlıklı 242 sayfalık raporun 29’uncu sayfasında, ‘bazı gözlemcilerin, Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki orta kademelerin üstlerinden duyduğu rahatsızlığın, bir noktada yeni bir darbe teşebbüsüne yol açabileceğine inandıklarından’ söz edilmiş. 

RAND’ın bu fevkalade spekülatif ve netameli görüşe raporunda yer vermesi, olumsuz manada dikkat çekici ve izaha muhtaç. 

Ayrıca, ‘Türkiye’de bundan böyle askeri darbe olmayacağı’ şeklindeki, kesinlik içeren bir görüşü savunmanın mesnedi ne kadar mevcut değilse, “Türkiye’de gelecekteki belirli bir noktada darbe teşebbüsü olabilir” demek de çok saçma ve bir düşünce kuruluşunun raporunda yer almayı gerektirecek herhangi bir bilgi değeri taşımıyor.

RAND’ın Türkiye raporundaki bu darbeli cümleye siyasi anlam atfetmek doğal karşılanabilecek bir tepki, lakin konumuz açısından işin püf noktası tepkinin zamanlamasında.

İktidarın medyası ve köşe yazarları, RAND raporunun içindeki ‘darbe uyarısı’na ocak ayının ortasında, rapor yayımlandığında dikkat çekselerdi, tepkilerini ‘zamanlıca ve doğal’ olarak nitelendirmek mümkündü. Raporun içinde ‘darbe uyarısı’nın da yer aldığını duymamış olamazlardı çünkü iktidara yakın birkaç sosyal medya hesabında, bir iktidar gazetesi ve bir internet sitesinde bu konuya değinildi. Lakin bir ay önce, iktidar medyası ve sözcüleri bu raporu mesele etmemeyi tercih ettiler.

İktidarın darbeli RAND raporunu bir ay gecikmeyle nihayet kullanmaya başlamasının izahı şu: Sözde ‘darbe söylentisi’ RAND raporu tarafından tetiklenmedi; bu RAND raporundan iktidar, şimdi ihtiyaç duyduğu ‘darbe söylentisi’ efektini yaratmak için yararlandı.

14 Şubat tarihli köşe yazıları sayesinde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’a darbe sorusu yöneltmenin zemini oluştu. Erdoğan da bir gün sonra Pakistan dönüşünde uçağındaki medya mensuplarından birinin, “Türkiye’de bu saatten sonra darbeye niyetlenecek kimseler var mıdır?” şeklindeki sorusuna, “Evet, vardır” ya da “Yoktur” diye bir cevap vermedi… “Vardır” dese, bu ‘darbe niyetlileri’nin kim olduklarını açıklamakla da mükellef olacaktı. Bunun yerine Erdoğan bir ‘darbe varsayımı’ hakkında konuşmayı yeğledi:

“Böyle bir şey olduğu anda bizim milletimiz ‘Kapıdan dışarı çıkalım mı çıkmayalım mı’ demez. Elinde neyi var neyi yok herkes meydanlara dökülür. Bunun en güzel cevabını 15 Temmuz’da verdik. Bundan sonra da milletimin aynı şekilde karşılık vereceğine olan imanım kesinlikle tamdır.”

İktidarın ‘darbe söylentisi’ kampanyası, Erdoğan’ın ‘darbe söylentisi’ne gerçeklik atfedilmesi amacına hizmet eden bu cevabı ile zirveye tırmandı. Kampanya, bu yazı yazıldığı sırada saraydaki bazı gözden düşmüşlerin katkılarıyla da devam ediyordu.

‘Darbecilik’, bu iktidar dönemindeki güç mücadelelerinde işe yarayan bir suçlama oldu. 

Milli Görüş’ü iktidardan indiren 28 Şubat post-modern darbesinin yarattığı travma, muhafazakar/İslami/İslamcı tabanın ruhunda ve zihninde derin izler bırakmıştı. Darbecilik suçlaması, AKP-Cemaat ortaklığı sırasında devletin ele geçirilmesi için düzenlenen komplolarda da başarıyla kullanıldı. Neden sonra, iktidara karşı gerçek darbe teşebbüsü, eski ortağı Fethullahçı örgütün askeri ayağından geldi.

Bu nedenlerden ötürü, ‘darbe söylentisi’ çıkarmanın çözülme emareleri gösteren tabanın, reisleri etrafında yeniden kenetlenmesi sonucunu doğuracak bir şartlı refleksi harekete geçirmesi beklenebilir.

Ezcümle, iktidar sözcüleri ve medyasının ortaya koyduğu argümanlara bakarak, Türkiye’de gerçekten de bir ‘darbe söylentisi’ olduğuna inanmak mümkün değil. Ama ‘darbe söylentisi olduğunu’ iddia edenler var ve hepsi de iktidarın adamları. 

Darbe dedikoducuları hakkında yazmak istemezdim. Ne var ki iktidar medyasının ‘darbe söylentisi kampanyası’nın vardığı seviye beni bu konuya ilgisiz kalmaktan alıkoydu; dedikodu kampanyasının siyasi maksadı hakkında yazmak kaçınılmaz oldu.

Kampanyanın sadece ‘siyasi tonik’ işlevi görmekle kalmayıp, hedefi bunun ötesine geçen güç kavgaları için kullanılıp kullanılmayacağını ise zaman gösterecek. 

Filed Under: Agora

Tüm yazılar: Kadri Gürsel

SON HABERLER

TED başkanından 10 yaş altı uyarısı: Eğitim sistemi lego gibi ortadan çöker

Türk Eğitim Derneği (TED) Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, Türkiye’nin salgın süresince yürütülen eğitim politikaları nedeniyle ‘öğrenme krizi’ ile karşı karşıya olduğunu söyledi.

Keymen İlaç’ın sahibi, CHP’li Emir’e dava açıyor: Aşılama dozu arttıkça iftira artıyor

Çinli Sinovac’ın Türkiye distribütörü Keymen İlaç’ın sahibi Cantürk Alagöz, CHP Ankara Milletvekili Murat Emir’e dava açacağını söyledi.

İstanbul’un barajlarında su seviyesi yüzde 58.23’e yükseldi

İSKİ verilerine göre barajlardaki su seviyesi 8 Ocak’ta yüzde 19.16’ya kadar inerken aradan geçen sürede yağışlarla yüzde 39.07 arttı.

Hrant Dink davası: Hüküm, üye hakim kalp ameliyatı olduğu için açıklanmadı

Ahmet Faruk Aydoğdu’nun eski eşi ve Hüseyin Çal isimli bir kişi ardışık arama suçlamasıyla ilgili tanıklık yaptı.

Araştırma: Çin aşısı, mutasyona karşı yeterli olmayabilir

Çinli Sinovac şirketinin Covid-19 aşısı virüsün Brezilya’da tespit edilen yeni mutasyonuna karşı yeterli antikor tepkisi oluşturmuyor olabilir.

Demirtaş ve Kavala içeride çünkü Erdoğan rövanş peşinde
‘Gezi Parkı’ dünyanın, memleketin geleceği ve ‘Gelme’ demekle olmayacak işte!

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 1221 gündür tutuklu

AGORA

Meral Akşener’in onuru…

Murat Sevinç

Hatırlamak istemiyorum ama anlatayım

Mehmet Aksel

Grev haktır…

Murat Sevinç

GÜNÜN 11’İ

Zafer Arapkirli: Bunların hepsini ayaklar altına aldığınız rejime demokrasi diyemezsiniz

Ali Sirmen: Ortak demokrasi cephesinin en zayıf noktası

Kerem Alkin: Kamu mali disiplini bu sürecin de önemli parçası

Sedat Ergin: Bu hedefler çoktan geride kalmış olmalıydı

Necati Doğru: Mart ile nisan ayları da zamların yağacağı aylar olacak

Abdulkadir Selvi: Asiltürk’le Karamollaoğlu arasındaki soğukluk konukların da dikkatini çekmiş

Mehmet Demirkol: Mesut zinde olmayınca iki kanadın Antalya gibi bir savunmaya karşı çalışması mümkün değil

Ahmet Taşgetiren: İYİ Parti, HDP’ye ortak zemin çağrısı yapabilecek en avantajlı parti

Alaattin Aktaş: Yerli yatırımcı ne düşündüğü için yabancının sattığı hisse senetlerini topluyor?

Ünal Özmen: Erdoğan biliyor mu bilmem; dikenli bitkiler suyunu kendisi bulur

Akif Beki: AK Parti, özlediği ateşli ruhu, o taraftan karşıya taşınırken muhalefette bıraktı

Leyla Emadi’nin kişisel sergisi: Gel-Git

Elektronik dans müziği ikilisi Daft Punk dağıldı

‘Afrika dahil’

Sanat yayınlarını aynı çatı altında buluşturan border_less ARTBOOK DAYS üçüncü edisyona hazırlanıyor

74. Cannes Film Festivali pandemi nedeniyle ertelendi

Dünyanın en yaşlısı olarak bilinen 70 yaşındaki albatrosun yavrusu oldu

Anneleri ölen yedi yavruyu, yavrularını kaybeden köpek emziriyor

Gaziantep belediyesi, menengiç kahvesi için AB’ye tescil başvurusu yaptı

Whatsapp’a yeni özellik: Masaüstünde görüntülü ve sesli arama

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • AGORA
  • SANAT
  • GÜNÜN ESERİ
  • AGORA
  • DİKEN’E TAKILANLAR
  • BİRİNCİ SAYFALAR
  • GÜNÜN 11’i
  • AKŞAM POSTASI
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 5 YAŞINDA
  • KÜNYE
  • İLETİŞİM
  • Email
  • Facebook
  • Google+
  • Pinterest
  • RSS
  • Twitter
  • Vimeo
  • YouTube

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi