SEÇİL TÜRKKAN
secilturkkan@gmail.com/@secilturkkan
Bu lansman sadece bir filmin lansmanı değil, Türkiye’nin yerli ve milli silahlarını da kamuoyuna tanıttığı film. Kurgu, senaryo, prodüksiyon ezbere ve üstünkörü. Ama onu önemli kılan yanı bir propoganda filmi olması. Salonda izleyici sandıklarım ‘ekip’ çıktı, soru cevap yapmadan dağıldık
‘Bordo Bereliler: Suriye’ geçen yıl ocak ayında vizyona girmişti. ‘Bordo Bereliler: Afrin’in basın bülteni ise ilk kez bu yılın şubat ayında e-posta kutularımıza düştü. Filmin basın gösterimi 20 Mart günü yapıldı. ‘Zamanlama manidar’ çünkü film hazırlıklarına temmuz ayında, çekimlere aralık ayında başlandı ve mart ayında yani tam da Türkiye, Afrin şehir merkezine girmişken film karşımızda duruyor.
Bir alışveriş merkezinde, Kanyon’dayız, film başladıktan beş dakika sonra salondayız. Film özetle özel kuvvetlere bağlı bordo bereli askerlerin, terör örgütlerine yönelik yaptıkları operasyonu konu alıyor ve Afrin’de başlayıp Bursa İnegöl’de son buluyor.
Önlerde bir yere oturacağız, izleyici ise salonun arkalarında bir grup halinde kümelenmiş vaziyette. Türkiye’nin kısır tartışmalara hapsolduğu bir zamanda, basın gösteriminin kalabalık geçmesini dilerdim ama toplamda 25 kişi civarıyız.
Bir performans olarak ‘silah’ ve erkeklik
Kafamı beyazperdeye çevirdiğimde cinsiyetçilik gözüme çarpan ilk şey oldu ama ilerleyen aşamalarda bu gözler erkeklik ya da ‘adamlık’ performansına doyacak. Basın bülteninde ve filmin yapımcılığını üstlenen 16 Yapım Medya’nın tüm Facebook iletilerinde vurgulanan şey ‘çekimlerde yüzde yüz yerli üretim silahlar kullanıldığı’. Yeri gelmişken bir not; filmin dün akşam yapılan galasında ise bu silahlar Makine Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından sergilendi.
Esas mesele silah değil, filmde sıkça kılıç adını da duyuyorsunuz, yeri geliyor ‘Osmanlı tokadı’ da görüyorsunuz. Yapım ‘şehit olmayı’ sürekli övüyor. “Şehitler ölmeye bir nefes kadar yakın” şiarını yaklaşık iki saat süren film boyunca iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
‘Koşma, yorgun ölürsün’
Kurguya öfke, gözyaşı, mutsuzluk, kötü haberler, ölme/öldürme motivasyonu hakim. Askerler çatışma sırasında kötü espri yapacak kadar profesyonel ve durumdan zevk alır halde. Teröristler ise sanki ellerine daha önce hiç silah almamışçasına ölüp duruyor. Ülke gündemiyle neredeyse eş zamanlı çekilen bu filmde gördüğümüz sahneler gerçekte de öyle mi yaşanıyor orasını bilemeyiz ama bizlerin zihninde yaratılmak istenen imajın bu olduğunu tahmin edebiliriz. “Koşma, yorgun ölürsün”. Pat!
Afrin’de PYD tarafından rehin alınan köylüleri, Bordo Bereliler’in kurtarmasını bekliyoruz. Askerler operasyona giderken aralarında genellikle, “Karı gibi konuşma” ya da “Apaçi gibi davranma” gibi cümleler kuracaklar. Sahnede gördüğümüz ve filmin neredeyse tek Kürtçe yazılmış diyaloğunda, ‘iyi’ ve ‘kötü’ Kürtleri bir tek ellerdeki silahlardan ayırt edebiliyoruz. Filmde Suriyeli mültecilere de yer verilecek, ama onlar da Türkçe konuşacak. Oysa ben Türkiye’nin çift dilli filmlerinden biri olacağını düşünmüştüm, yanılmışım.
Hikaye esas olarak beş kişilik bir Bordo Bereli timine odaklanıyor. Uzun zamandır birlikte değiller ve hatta aralarına yeni katılıp, ‘şehit olmak’ için adeta yarışan gençler de var. Diyalogların bazıları haber bültenlerinden kopyala-yapıştır gibi. Açılış sahnesi savaşından sonra Türk bayrağının taşın üzerine dikildiğini göreceğiz, bunu yapan komutanın soyadı ‘Bayraktutan’. Filmde göndermelere/dolaylı anlatıma yer yok, her şey direkt. Ya da “Taktik maktik yok: Bam! Bam! Bam!”.
Şeytanlaştırma modası halen ‘in’
Yine bir direkt unsur olarak ‘terörist’ karakterlerin kötü olduklarını siyah ve deri kıyafetler giymiş olmalarından anlıyoruz. Bir de seslerini kalınlaştırıp yerli yersiz ‘aaağğ’ benzeri sesler çıkarmalarından. Kötü karakterlerden kadın terörist ise adeta bir post-gerilla kostümüyle karşımızda. Ve tabii ki makyajı da siyah. Genç kadının odasının duvarında bir figür asılı, inanmayacaksınız ama ateşlerin içinden sesleniyor gibi resmedilmiş. Cehennemden emir veren bir lider belli ki. Yoksa şeytan mı? Onun tam tersi olarak inşa edilmeye çalışılan ve aslında Türkiye’yi büyük bir kaostan kurtaracak olan kardeşi ise sarışın, asla şivesi yok, gözleri yeşil yeşil.
Şimdi ‘spoiler’ olmasın ama; ‘terörist örgüte‘ katılma gerekçesini Türk askerlerinin o çocukken tüm ailesini gözünün önünde öldürmesi ile açıklıyor ve albay, Türkiye’nin yüzyıllardır ezileni koruduğu yönünde uyarılarda bulunarak adeta ailesi öldürüldüğü için ona kızıyor. Bu oyunu bozacağını açıklayıp ‘teröristi’ kendilerine katılmaya ikna ediyor. Günümüzle eş zamanlı ilerleyen filmin bu sahnesi Türkiye’ye yönelik Afrin’de sivil ölümler yaşandığına dair eleştirilere de yanıt vermesi için var sanki.
Şüphesiz bir de kadim ‘Kürt Sorunu’ karşısında Türkiye’nin güncel bakışı yüzünden. Duyguların yükseldiği bir yerde soruyor rütbeli; “Ne zaman bırakacaksın öldürmeyi?”
Türkiye’de çözüme kavuşmayan ‘Kürt Sorunu’ hadisesi, filme bakınca beş dakikada hallolurmuş gibi geliyor ama belli ki işin içindeki ‘dış mihraklar ve bazı lobiler’ yine barış istemiyor.
Bursa’ya Silopi imajı
Filmde Türkiye’nin doğu kentlerinde kurulan Suriyeli mülteci kampları daha içeriye, bu kez İnegöl’e taşınmış. Filmin dağ, taş sahneleri dahil her bölümünün İnegöl’de çekildiğini anlıyoruz. Olsun. Silopi dediler diye illa ki orada çekmeleri gerekmiyordu ki.
Güçlü müzik seçimleri bu savaş filmine eşlik ediyor. Bütün semboller ‘dış düşman, iç mihrak, lobi faaliyeti, kötüler şeytan, iyiler melek’ düzeyinde olsa da film beni beklemediğim bir yerden çarptı, o da kadının temsili. Gördüğümüz ve izlerini takip ettiğimiz filmin karakterlerinden dört kadın da ana gövdeye yön veren figürler olarak tasarlanmış. Her biri güçlü ve hikayeyi sürükleyen. İnanmayacaksınız ama Türkiye’yi bir kadının hackerlık bilgisinin kurtardığını buraya eklememiz gerek.
Bir tek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın hakkını yiyerek yerine bir erkeği oynatmışlar, onu da “Biraz da kurgu” demek için eklemiş olabilir senaryo ekibi.
Kim bu şehit olmak isteyenler?
Film, asker ölümlerine methiyeyle kapanırken, seyircinin gözyaşlarının sel olacağı nokta belirlenmiş oluyor. Başlangıcında ölümle asla yan yana gelmeyen asker, sonlara doğru seri bir şekilde ölüyor. Arkadaki ses bu ölümlere selam çakıyor: “Bu gözyaşlarınız sevinç gözyaşlarınız olsun. Hangimiz istemez ki şehit olmayı?”
Film sona erdi. Salondan bir kişi, bir saniyeliğine de olsa alkışlamak istedi. Kimse ona katılmayınca vazgeçti. Işıklar geri geldi, böylece öğrendim ki salonda filmi beraber izlediklerim aynı zamanda filmin ekibiydi.
Çıkınca arkadaşlarım “Eee nasıldı?” diye sordu, dedim ki “İşte her şey bildiğimiz gibi”.
‘Bordo Bereliler: Afrin’, bir operasyon filmi, gerçek hayatla eşzamanlı, tam da yaşadığımız gibi. Çerez gibi ama verdiği mesajlar öyle kolay lokma değil belli ki.