
ÇAĞLA ÜREN
[email protected]
@caglauren
Ünlü isimlerin 10 yıl önceki ve bugünkü hallerini Instagram ve Twitter üzerinden paylaşmasıyla başlayan ‘#10yearschallenge’ akımı, son günlerin en çok konuşulan konularından biri.
Bu akım, aynı zamanda başörtüsünü çıkaran kadınların da geçirdiği değişimi paylaştığı bir zemin haline geldi.
‘Düşük yoğunluklu’ başörtüsü tartışmasının kısa geçmişi
Yüzlerce kadının bu şekilde fotoğraf paylaşmasının ardından başörtüsü tartışması en azından sosyal medyada yeniden gündeme geldi.
Geçtiğimiz günlerde Deniz Çakır’a başörtülü kadınlara “Burası Arabistan mı? Ne geziyorsunuz burada” dediği iddiasıyla soruşturma açılmış, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın oyuncuyu hedef almasının ardından başörtüsü tartışması alevlenmişti.

Erdoğan’ın açıklamalarından birkaç gün sonra ise, ‘#10yearschallenge’ etiketiyle yaşadığı değişimi paylaşan kadınlar sosyal medyada hem destek gördü hem de sert tepkilere maruz kaldı.
Paylaşım yapan kadınlar çeşitli sosyal medya kullanıcıları tarafından ‘gerçek Müslüman olmamak’la itham edildi.
Bu akıma ‘şüpheyle’ yaklaşan Mine Kırıkkanat ise Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, kadınların ‘Fettoşçu ya da Adnancı’ olabileceğini iddia etti.
Çoğu gelenekçi ve muhafazakâr bir çevrede yetişmiş
Yaşamlarında daha büyük mücadeleler verdiği için sosyal medyadaki tepkileri önemsemediğini dile getiren kadınlar yaşadığı değişimi kitlesel bir mecrada paylaşma cesaretini yine birbirinden almış.
Çoğu genç başörtüsünü çıkaran kadınlar, bu paylaşımlarla hissettiği gibi görünmek isteyen diğer kadınlara güç vermeyi amaçladığını söylüyor.
Gelenekçi ve muhafazakâr bir çevrede büyüdğünü belirten kadınlar, değişim sürecinde yaşadığı zorlukları ve verdiği mücadeleyi bizimle paylaştı.
Feminizmle tanışan da var, ateist yorumlardan etkilenen de
Büşra, Rabia, Merve, Nur, Süheyla, Deniz ve diğerleri… Hepsi de başörtüsünü çıkarmaya karar veren ve bunun için her alanda mücadele etmek zorunda kalan kadınlar. Sosyal medya ise bu alanlardan yalnızca bir tanesi. İşte o kadınlarla, yaşadıkları değişim sürecini ve kadınların özgürlüğünü konuştuk.

Başörtüsünü uzun bir sorgulama sürecinin sonunda çıkarmaya karar veren Büşra, önce yalnızca antitez üretmek için deist ve ateist yorumları okuyup sonunda başörtüsünü çıkarması gerektiği sonucuna varmış,
Rabia kendi değişim sürecine toplumdaki cinsiyetçi kabullenişi fark ederek girmiş ve sonrasında feminizmle tanışarak düşünceleri ile dış görünüşü arasındaki uyumsuzluğu gidermeye karar vermiş.
‘Tanrı emrediyor’ diye değil, ‘Akrabalar ne der?’ diye
Merve neden başını kapatması gerektiğini uzun süre düşünmüş ve tatminkâr bir yanıt bulamamış.
Nur, nasıl görünmek ve nasıl yaşamak istediğini her zaman bilmesine rağmen bunu kendine itiraf etmekte zorlanırken, Süheyla zaten Tanrı emrettiği için değil de “Akrabalar ne der?” diye düşünerek başörtüsü takmaya devam ettiğini fark etmiş.
Çoğu reşit olmadan başını kapamış
Kadınların bizimle paylaştığı hikâyelerinde çeşitli özgün unsurların yanında birçok benzer nokta da bulunuyor. Ancak bunlardan belki de en dikkat çekici olanı, hepsinin reşit olmadan önce başını kapatmış olması.
11 ile 16 yaş arasında başörtüsü takmaya başlayan kadınlar, 18 yaşına geldiğinde durumu çoktan sorguladığını fark etmiş ve 20’li yaşlarda ‘açılmış.’
Arkadaşlardan da sosyal medyadan da destek
Büşranur ve Sıla, bu süreçte aile üyeleri dahil kimseden destek görmezken, Elif evden ayrılmak zorunda kalarak, çok genç bir yaşta kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmiş.

Kader, mücadele bilinci gelişmiş ve feodal zihniyetle birçok kez yüzleşen kadınlardan destek görürken, Merve ve Nur’un bu süreçteki en büyük destekçileri ise okul arkadaşları olmuş.
Süheyla’nın hikâyesinin başlama noktası ise bambaşka. O, önce sosyal medyada başını açan bir kadınla tanışmış ve ona bunu nasıl başardığını sormuş. Kadının onu davet etmesi üzerine kendisinde güç bulmuş ve başörtüsünü çıkarmaya karar vermiş.
‘Toplum kadın özgürlüğüne alan tanımıyor’
Paylaşımlarını genellikle ‘özgürleşme’ vurgusuyla yapan bu kadınlar, özgürlüğü ‘insanın hissettiği gibi yaşayabilmesi’ olarak tanımlıyor.
Sıla, bu konudaki düşüncelerini, “Kadınlar eğer baskı altında kaldılar ve kapanmaya mecbur oldularsa bunun kelepçeden bir farkı yok” sözleriyle açıklıyor.
Merve’ye göre otosansürün ve kendini kısıtlamanın hiçbir türü özgürlük olamaz.
Rabia, Türkiye’de bir kesimin başörtülü olan kadınları, bir kesimin de başı açık kadınları devamlı eleştirdiğini ve bu anlamda başını açtıktan sonra hayatında bir şeyin değişmediğini belirtirken, toplumun açık ya da kapalı olsun, kadın özgürlüğüne bir alan tanımadığını özellikle vurguluyor.

Deniz de Rabia ile benzer şekilde, zamanında üniversiteye giden kadınların başörtüsü ve eğitimleri arasında tercih yapmaya zorlanmasına karşı çıktığı gibi toplu taşımadaki kadınların şort giydiği için şiddet görmesine de asla sessiz kalmayacağını söylüyor.
‘Birçok kadın aile zoruyla başını kapatıyor’
Süheyla ile Nur ise çocuk yaşta başörtüsü takmanın sebebinin ‘rıza’ ya da ‘özgürlük’le ilgili olamayacağını belirtiyor.
“Hayat boyu giyilecek bir kıyafete karar vermek yalnızca yetişkinlere mahsus olmalı. Hiçbir çocuk buna karar verecek olgunlukta olamaz. Bunun yarattığı özgüven eksikliğini tahayyül edemezsiniz” diyor Süheyla.
Nur ise “Başörtüsünün kanunen zorunlu olmaması bir şeyi değiştirmiyor” diye ekliyor. Ona göre birçok insan, küçük yaşlarda ailelerinin zoruyla başını kapatıyor; aile ve çevre baskısı yasalar kadar etkili.
‘Korkmayın, o ilk adımı atın’
Son olarak, başını açmayı düşünen ya da buna benzer adımlar atmak, hayatını değiştirmek isteyen herkese seslenen kadınlar, verilen kararların arkasında durmanın yaşanacak bütün zorluklara değdiğini, hissettiğiniz gibi yaşamanın paha biçilemez olduğunu belirtiyor.
Deniz, sözlerine “Eğer kadınsanız ve bir şey yapmak istiyorsanız her zaman bir adım geriden başlıyorsunuz yarışa” diye devam ederken, son sözü söyleyen Rabia’nın kadınlara mesajı şu: “Korkmayın, cesaret edin, o ilk adımı atın ve neler başardığınızı görün. Toplumun sizi sindirmesine izin vermeyin.”