2010’lu yıllardan itibaren ise Rıza Sarraf (Reza Zarrab), Sezgin Baran Korkmaz, Sedat Peker, Muhammet Yakut, Ayhan Bora Kaplan gibi organize suç örgütü liderlerinin ve birtakım dolandırıcı fenomenlerin devlet yetkilileri, yargı ve Emniyet mensupları ile ilişkilerinin ortaya çıktığı, iktidar içi iktidar savaşlarının yaşandığı olaylar gündeme geldi.
Fakat bugünkü ortama baktığımızda, önceki yıllarda devlet sisteminin zorlanarak da olsa bir şekilde işletilmeye çalışıldığı döneme göre tümüyle çöktüğünü, parlamenter sistemin ve yargı bağımsızlığının tamamen yok olduğunu ve adına ister neopatrimonyal sultanizm deyin, ister İslamofaşizm ya da “Şahsım Devleti” deyin, bugünkü sistemin sadece bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak kararlara bağlandığını görüyoruz.
1990’lara kıyasla çok önemli bir eksik daha var: O da demokratik toplum kuruluşlarının örgütlediği yaygın toplumsal tepki! Bugün birçok kişi, medyadaki yoğun iktidar baskısının da etkisiyle, tepki göstermesini sağlayacak bilgilerden yoksun ve daha kötüsü, AKP iktidarında yargının çalıştırılmayacağından neredeyse emin…
Ayhan Bora Kaplan olayında belli ki devlet bürokrasisi ve yargı, Erdoğan’ın kimi hain, kimi kahraman ilan edeceğini bekliyor. Erdoğan ise iktidarın küçük ortağı MHP ile ilişkileri ve kendi iktidarını düşünerek pozisyon alıyor.
Devletin en ince kılcal damarlarına kadar işleyen öyle bir çürüme söz konusu ki İtalya’da 1990’larda yapılan “Temiz Eller” operasyonu gibi ulusal çapta bir yargı soruşturması olmazsa buradan bir çıkış olanaklı olmayacak.
Kirli ilişkiler ağının ortaya çıkarılması, Sinan Ateş cinayetini ve birçok gizli kapaklı olayı da aydınlatacak bilgileri sağlayabilir. Ancak kesin olan şu ki tüm bu gelişmelerin yaşanması için AKP iktidarının sonlanması gerekir.
Erken seçim bu nedenle de şarttır!