MESUDE DEMİR
@mesudedemirr
Diş sağlığı hizmetleri için her yıl binlerce yabancı hastanın geldiği Türkiye yanlış ve ‘fabrikasyon’ işlemler nedeniyle güven sorunu yaşamaya başladı. Diş hekimi olmayan merkez ortağı ya da sahipleri, kar hırsıyla tedavilere müdahale ediyorlar.
Sağlık Bakanlığı Uluslararası Sağlık Hizmetleri AŞ’nin (USHAŞ) verilerine göre geçen yıl toplam 1 milyon 538 bin 643 kişi sağlık hizmeti almak için ülkemize geldi. Bunlardan 3 milyar doların üzerinde gelir elde edildi.
Yabancı hastaların yüzde 20-25’i ağız ve diş sağlığı tedavileri için geliyor. Bu ‘pazar’ın büyüklüğü yatırımcıların gözünden kaçmıyor. Sağlık turizmiyle ilgili kuruluşlar çeşitli teşvikler (KDV ve gelir vergisi muafiyeti, reklam tanıtım desteği vs.) alıyor. Bu da yatırımcıları sektöre çeken önemli faktörlerden biri. Pastadan pay almak isteyen yabancı yatırımcılar (Araplar), özellikle İstanbul’da diş kliniği sahibi olmaya başladı bile.
654 kamu ve özel hastane, 189 tıp merkezi, 2 bin 525 muayenehane ve 1299 sağlık tesisinin Sağlık Bakanlığı onaylı sağlık turizmi yetki belgesi var. Bunların yaklaşık 800’ü ağız ve diş sağlığı hizmetleri sunuyor. Sağlık turizmi yetki belgesi olan acente sayısıysa 1183.
İstanbul, Antalya, İzmir’in yanı sıra Adana, Kayseri, Nevşehir gibi başka şehirlere de diş tedavileri için yabancı hasta getiriliyor. Buralar hem ulaşımın kolay olduğu hem de turistik destinasyonların bulunduğu yerler.
‘Türkiye dişi’ diyorlar
Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) Başkanı Tarık İşmen, yaşanan sorunların ana sebebinin dişhekimi olmayan sermaye sahiplerinin bu alanda da at koşturması olduğunu söyledi. 2017’de yapılan bir düzenlemeyle dişhekim olmayanların da ağız ve diş sağlığı merkezlerine en fazla yüzde 49 oranında ortak olmasına izin verildi. Böylece sağlık hizmetinin sadece hekimler eliyle takip edilmesi, sürdürülmesine son verildi.
Farklı sektörlerden alana giren yatırımcılar, en yüksek r oranlarını yakalamak için etik dışı bazı uygulamalara, maliyeti düşürecek kötü kaliteli malzemelerin kullanılmasına da zorluyor.
İşmen meslek örgütü olarak tüm hekimlerin hastalarına etik değerlerle yaklaştığını bildiklerini söyledi: “Ancak ‘patron daha fazla kâr’ istiyor. Avrupa ülkelerinde maalesef ‘Türkiye dişi’ diye aşağılayıcı bir ifade kullanılmaya başlandı. Sağlık turizmi kapsamında Türkiye’de yaptırılan diş tedavilerinin problemli olduğunu ima eden bir söz bu.”
Bazı yabancı hastalar o kadar ciddi sorunlar yaşıyor ki malpraktis davaları açıyor. Kanal tedavisi ve çene eklemi sorunları, dişlerde kırılma, uygun olmayan ve düşen implant şikâyetlerin birkaçı.
TDB’den aldığımız bilgiye göre İngiltere’de bunlardan ikisi sonuçlandı ve ciddi tazminatlar hükmedildi.
Binilen dal kesiliyor
Bazı ülkelerde “Türkiye’de yaptıracağınız tedavilerden kaynaklanacak sorunlardan bu ülke sorumlu değildir” uyarıları dahi yapılıyor.
Benzer davaların çoğalmasının kaçınılmaz olduğunu belirten İşmen şöyle devam etti: “Avrupa’da dişhekimi emeğinin değerinin yüksek olması buralardaki hastalar için Türkiye’yi cazip kılıyor. Dişhekimliği imajımızın bu tür vakalarla zedelenmesi bir süre sonra avantajına rağmen Türkiye’nin tercih edilmemesine yol açabilir.
Normalde yapılmaması gereken tedavi yöntemleri, işlemler, inanılmaz derece fabrikasyona dönmüş durumda. Bazı tedavilerde, bekleme gibi bazı kurallara uyulmuyor. Altyapısı ya da hastanın diğer sağlık sorunları göz ardı edilerek dişlerini kesip herkese Hollywood gülüşü denen, beyaz fayans gibi dişler yaparak ülkelerine gönderiyorlar. Sapasağlam dişler kesildiği için mutlaka ileride ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Oysaki iyi yapılırsa gelir kaynağı olacak bir alanı Türkiye kaybetmek üzere. Binilen dal hep beraber kesiliyor.”
Sermaye daha çok kazanç baskısı yapıyor
2023 verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 42 bin dişhekimi, 105 dişhekimliği fakültesi var. 97’si öğrenci alıyor. Yılda yaklaşık 10 bin yeni öğrenci kayıt yaptırıyor. Birkaç yıl sonra her yıl yaklaşık bu sayı kadar dişhekimi diploma alacak. Mezunlar kadro sayıları yeterli olmadığı için Sağlık Bakanlığı’nda çalışamıyor. Bir poliklinik ya da merkez açmak için milyon liralar gerektiriyor. İstihdam sorunu yaşayan dişhekimleri sermaye sahiplerinin yanında ucuz işgücü, maaşlı çalışan oluyor. Yaptıkları tıbbi müdahaleler dahi onlar tarafından yönlendiriliyor. Sermaye her daim kârını önceliyor.
TDB Sağlık Turizmi Komisyonu Başkanı Dr. Dt. Selhan Kaya, etik değerleri koruyan çok meslektaşı olduğunu ancak işin içine sermaye girmeye başladıktan sonra dengelerin değiştiğini söyledi:
“Verilen hizmetin niteliği çok önemli olsa da malzeme, materyal, endikasyon vs. kısımlarında belli kaymalar olabiliyor. İki implantla yapılabilecek tedavi, üç implantla neticelendirilebiliyor. Oysa doğru tedavi endikasyonla başlar. Gereğinden fazla yapılmış tedavilerin hepsi aslında bir malpraktis olabilir. Bütün dişleri kesilip, zirkonyum, gereksiz yere dişleri çekilip implantlar takılan hastalar var. Maalesef bu sermayenin artık işin endikasyon kısmına dahi müdahale etmesinden kaynaklanıyor. Bunun tek çaresiyse iyi denetim.”
Bazen sermaye sahipleri dişhekimleriyle gizli ortaklık anlaşmaları yapıyor. Şirket dişhekimi üzerine görülse de gerçekte sahibi başkası oluyor. Boş senetlere imzaların atıldığını dahi duyduklarını anlatan Kaya “Klinik kurulduktan sonra başında oturup, kullanılan eldivenleri, malzemeleri, materyali saymaya, endikasyona müdahalelere başlıyorlar. Hatta bir süre sonra ‘neden bu hastaya üç diş yapıyoruz da beş diş yapmıyoruz’a kadar varıyor.”
Rakipsiz değiliz
Sağlık turisti getiren acentalardan da alana ilgi duyan ve merkez açanlar var. Kaya, “Acentalar ‘hastayı ben getiriyorum, sağlık hizmetini de ben veririm’ diye düşünüyorlar. Alandaki tüm bu ticarileşmeyle hem hekimlik hizmetlerini yönlendiriyorlar hem de özellikle genç meslektaşlarımıza mobbing yapıyorlar.”
Köklü fakülteler iyi dişhekimleri yetiştiriyor. Diş kliniklerinin altyapısı iyi. Laboratuvar hizmetleri gelişmiş. En çok hasta İngiltere’den geliyor. Ancak sadece yakın coğrafyadan değil, Kanada, ABD’den de hasta alıyoruz.
Ancak Türkiye rakipsiz değil. Örneğin Macaristan, Polonya, Amerika kıtasında Meksika bu alanda revaçta ülkelerden. Dolayısıyla yanlış yapma lüksü de yok.