“Aleviler cumhuriyete hep sahip çıkmıştır” denilir ya, doğrudur belki; peki ama cumhuriyet Alevi’ye sahip çıkmış mıdır? Asıl soru budur. Osmanlı’nın Alevi düşmanı hilafetini gösterip cumhuriyetin güdük laikliğiyle avutulmaya, razı edilmeye çalışıldılar. Osmanlı monarşisine karşı cumhuriyet, teokrasiye karşı laiklik, fikrî bakımdan elbette ileriydi. Ama pratik, hiçbir zaman demokratik, laik, halkçı, sosyal olmadı. Alevi de önce umutlandırıldı ama hemen sonra dışlandı. ‘Katli vacip’ Osmanlı konseptinin yerine, eğitimde, kültürde, Diyanetiyle, zorunlu din dersleriyle, müfredatıyla Alevi’yi dışlayarak Sünni egemenliğini dayatan özgün bir asimilasyon uygulandı.
Yirmi yıllık AKP pratiği ise bahsettiğimiz yok saymaya kendi ‘özgünlüğünü’ katmaktadır: Sorun alanına el atarak çözüyormuş gibi yapıp kendisine bağlamak! Yüz yıllık inkârın biçtiği dikiş tutmaz elbiseye sığmayan Alevileri kendince tanımlayarak bir başka biçimde inkâr etmek, ‘tanımlayarak tanımak’, daha doğrusu tanımlayarak bağlamak!.. Bu sürecin 20 yıl içinde farklı fazları oldu. ‘Açılım’ denerek Diyanete bağlamak istediler önce. Sonra Fethullah patentli cami-cemevi projesi… Alevilerin yoğun itirazları bu girişimleri akamete uğrattı her defasında. Bugün de tam da seçim öncesi cemevlerini Kültür Bakanlığı’na bağlamakla ‘açılım’ı tamamlamış oldular! İlle de bir yere bağlayacaklar yani; Diyanet olmadı Kültür Bakanlığı’nda bir sandalye verelim canlarımıza!