Devlet büyüğü demişti ki, “Esnaf gerektiğinde polistir, askerdir, hakimdir.”
Öyle olduğunda sorun yok hakikaten!
Sopayla, palayla devlet olabilir vatandaş!
Lakin esnaf, esnaf olmak istediğinde Ankara’da sorun çıktı.
Haracı protesto eden esnaf birden karşısında polisi buldu.
Hayır, ayna değil, bizatihi polisti.
Yani esnaf, devlet ve iktidar yanında polis olabiliyor, ama bir şeyi protestoya yeltendiğinde, polis esnaf olmuyor.
Ankara’da “bir yerden” ateş edildi, bir esnaf da öldü.
Bu “polis müdahalesi” daha önce işçilerin, emeklilerin, şehit yakınlarının ve zaten her daim gençlerin başına geliyordu.
Sen devlet değil, kendin olmak istediğinde; bir hakkın peşinde olunca, karşına“kahraman” polis dikiliyordu; Artvin’de de memetbey’in altınlarını korumak için jandarma diktikleri gibi.
O zaman denklem net aslında:
Esnaf, esnaftır; işçi, işçi; memur, memur; köylü, köylü; emekli, emekli!
Karar vermesi gerekenler polisler ile askerler.
Babaları kim?
Anneleri nasıl bir hanede oturuyor?
Kendileri ne? İşçi, memur, emekli; köylü?
Kime karşı kimin çıkarlarını korumakla görevlendiriliyorlar sık sık?
Halkı korumak başka, hakkı korumak başka, haksızlığa, haksıza, gaddarlıklara bekçilik etmek bambaşka değil mi?