Başta, bize bu emsalsiz tuhaf ve saçma-sapan günü yaşatmak için, taa nerelerden erinip üşenmeyerek resmi mercilere emirle karışık talimatlar yağdırıp gazetemize zorla kayyım atanması için elinden geleni ardına koymayan aziz reisicumhurumuza…
Yüzünü gördükçe, bana Yunan tragedyalarındaki çifte karekter maskesini hatırlatan; gülen yüzüyle insan haklarından, basın hürriyetinden ve demokratik değerlerden bahsederken ağlayan yüzüyle ebedi şefinin talimatlarını yerine –eli mecbur!- getiren ve bu arada bırakınız basit yurttaş haklarını, başında bulunduğu kabinenin, parlamenter sistemin varlık sebebini bile savunamayan Başbakanımıza…
Son iki yılda parlamentonun itibarına demokrasi borsasında dip yaptıran meclis başkanlarına…
Parti içindeki muhalefeti tırsıtmak için bula bula ‘paraleller içimize sızmak istiyor’ keşfinde bulunarak koltuğunu kurtarmaya çabalayan siyasi mumyalara…
…
Hasseten an itibariyle yandaş medyada yan gelip, zulmü alkışlayan izzeti yaralı kalemşör takımına… Ve siyasi tercihleriyle bu günleri hazırlayan aziz ve necib milli iradeye…
En samimi ve anlamlı ‘hisli duygular’ımı sunuyor ve bu yazının muhteviyatındaki sitemleri, kendilerine değil, kendilerinden sonrakilerin vicdanına havale ediyorum. Onlara şükran borçluyuz. Eğer susmasalar, eğer bir hakperest olsalar bugün biz bu güzellikleri (!) yaşayamazdık.