ECE PİROĞLU
ecepiroglu@diken.com.tr
@EcePIROGLU
Sustainable Brands Turkey Ülke Direktörü Semra Sevinç, şirketlerin sürdürülebilirlik dönüşümünün artık zorunlu hale geldiğini vurgulayarak, bu değişimin nasıl olması gerektiğini anlattı.
Sürdürülebilir markaların en büyük buluşması olan Sustainable Brands Turkey 2023 12 Eylül’de başlıyor.
Bu yıl ‘Regenerating Local’ teması odağında düzenlenecek konferansta, sürdürülebilir ve yenileyici iş dünyasının gücü açığa çıkarılarak iyi büyümeye giden yol yeniden tanımlanacak.
Sustainable Brands Turkey Ülke Direktörü Semra Sevinç, ‘sürdürülebirliliğin artık bir zorunluluk’ olduğunun altını çizerek, bu dönüşümün nasıl mümkün olacağını, şirketlerin değiştirmesi gereken stratejileri ve değişen tüketici beklentilerini Diken’e anlattı.
Türkiye’nin ve Türkiye’deki şirketlerin sürdürülebilirlik dönüşümünü nasıl yorumluyorsunuz?
Sürdürülebilirlik artık bir zorunluluk. Bugünün dünyasında çok önemli risklerle karşı karşıyayız. Bir taraftan iklim krizi, bir taraftan ekonomik kriz… Bütün bunları kurumların yönetmesi gerekiyor. Siz bu krizleri yönetemezseniz zaten geleceğe kurumunuzu taşıyamazsınız. Bu açıdan baktığımız zaman şirketlerin sürdürülebilirlik eksenli, yani iyi büyümeyi sağlamak için stratejilerinde değişim yapmaları gerekiyor. Bu değişimi ister kobi, ister büyük kurumlar olsun artık yapmaları zorunlu.
Türkiye’de son yıllarda ölçeği ne olursa olsun önemli değişimleri görüyoruz. Çünkü başka çareniz yok. Eğer siz ekonomik risklerin yanı sıra iklim riskini dikkate almıyorsanız ve iş modellerinizi buna yönelik oluşturmuyorsanız uzun vadeli başarılı olmanız çok mümkün görünmüyor. Bu yüzden Türkiye’deki kurumlarda sürdürülebilirlik dönüşümünü son bir kaç yıldır çok daha hızlı görüyoruz.
‘Z kuşağı bir ürünü satın alırken sadece fiyatına bakmıyor’
Şirketler stratejilerinde ne gibi değişimlere gitmeli?
Kurumlar niye sürdürülebilirlik dönüşümü yapmalı, niye stratejilerini kısa, orta ve uzun vadede bu eksende değer yaratacak şekilde değiştirmeli? Bu itici güçlerde neler var öncelikle bunları konuşabilmemiz gerekiyor. Bu itici güçlerden bir tanesi iklim değişikliği. İklim değişikliğinin yanı sıra ekonomik kriz de önemli bir itici güç. Diğer tarafta kalkınmanın farklılaşması gerekiyor artık. Sosyal ve toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ortadan kalkmalı. Bütün bunlara baktığımız zaman strateji uzun vadede değer yaratma üzerine kuruluyor.
Bu stratejide ne var? Öncelikle kurumunuzun amacını yeniden tanımlıyorsunuz. Kurum niye var? Kurumun kısa ve uzun vadede bireylere, topluma sunmayı hedeflediği değer nedir? İşte bu noktada tüketiciler de önemli bir itici güç oluşturuyor. Çünkü özellikle Z kuşağı, ürünü satın alırken fiyatıyla birlikte o ürünün hem kendisi, hem ailesi, hem de toplum refahına nasıl katkı sağladığına dikkat ediyor. Dolayısıyla tüketiciler de markaların üzerinde önemli bir güce sahip. Bütün bunları dikkate alarak stratejiyi oluşturmamız gerekiyor. Öncelikle amacı tanımlamak, sonrasında da şirkette çalışan herkesin bu amaca uygun bir şekilde iş modellerini farklılaştırması gerekiyor. Değişen iş modelinin daha sonra takip edilmesi ve sonrasında da bunun şeffaf bir biçimde toplumla paylaşılması son derece önemli.
‘Kurumlar şeffaf olmalı’
Bir şirketin sürdürülebilirliği gerçekten ve samimiyetle ele alıp almadığını anlamak için nelere bakmamız gerekir?
Şeffaflık çok önemli. Bugün artık şeffaf iletişim yapmayan, bütün operasyonlarını paylaşmayan, ürün ve hizmetlerinin bireylere, gezegene ve topluma ne sunacağını anlatmayan kurumların uzun vadeli başarılı olma şansı yok. O zaman riskleri iyi yönetememiş oluyorsunuz. Sürdürülebilirlik yalnızca bir sosyal sorumluluk projesi yapmak değildir. Sürdürülebilirlik kısa ve uzun vadede bir değer değişimidir. Bugün karşı karşıya olduğumuz riskler gerçekten çok güçlü. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı ciddi kutuplaşmalar yaşıyor dünya. Diğer taraftan eşitsizlikler artıyor. Bu güçlü riskler için kurumların güçlü taahhütte bulunması daha sonra da bu taahhütleri şeffaf bir biçimde paylaşması gerekiyor.
Sizce Türkiye’de sürdürülebilirlik konusunda en başarılı, örnek şirketler hangileri?
Türkiye, Avrupa Birliği’nin yeşil mutabakat anlaşmasını imzaladı. Siz eğer bir Türk markası olarak AB’ye ihracat yapacaksanız ürettiğiniz ürünlerin karbon emisyonlarını hesaplamanız, yönetmeniz ve dengelemeniz gerekiyor. Yeşil mutabakat, Türkiye’deki bütün ihracatçı kurumlara zorunluluk getiriyor. Bugün artık ‘sınırda karbon düzenlemesi’ mevzuatı var. Bu düzenleme ihracatçı olan bütün kurumları çok ilgilendiriyor. Böyle olunca da dönüşüm yapmak zorundasınız. Bunun için bunlar çok iyi yapıyor, bunlar daha az iyi yapıyor diyemeyiz. Bir kobi olsanız bile Avrupa’ya ihracat yapıyorsanız zaten siz stratejinizi değiştireceksiniz.
En önemli adım yönetimin kararlılığı
Şirketlerin sürdürülebilirlik dönüşümünü başarılı bir şekilde gerçekleştirebilmeleri için en önemli adımlar nelerdir?
En önemli adım bir kere tepe yönetiminin bu konudaki kararlılığıdır. Tepe yönetimi, bu dönüşümün şirketin geleceği için zorunlu olduğunu bütün çalışanlara hedef olarak gösterirse dönüşüm hızlanır. Bu dönüşüm yalnızca bir departmanın yapacağı bir şey değil, herkesin katılması gereken bir dönüşüm. En önemli gereklilik tepe yönetiminin kararlılığıdır.
‘İnovasyon kültürüne ihtiyacımız var’
Sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada inovasyonun rolü nedir?
Sürdürebilirlik; iş modellerinizi değiştirmek, daha az kaynaklı daha çok iş yapmak, ortak değerler yaratmak ve gelecek nesilleri düşünmektir. Böyle baktığımız zaman bütün bu hedef doğrultusunda, kaynağı daha az kullanıp daha çok iş yapmanın yolu da inovasyondan geçiyor. Yeni iş modelleri giriyor devreye özellikle son dönemdeki startuplar inovasyona ve işbirliğine yönelik çok önemli katkıda bulunuyor. İnovasyonsuz bir sürdürülebilirlik dönüşümü düşünülemez. Sizin iyi büyümeniz için iş modellerinizi değiştirmeniz gerekiyor bu da inovasyonu zorunlu hale getiriyor. Artık bir inovasyon kültürüne çok ihtiyacımız var iş modeli değişimi için.
‘En önemli engel direnç’
Şirketlerin geleneksel iş modellerini dönüştürürken karşılaştıkları zorluklar neler, bunları nasıl aşabilirler?
En önemli zorluk varolan bir işleyişi değiştiriyorsunuz. Genelde kurum içi bir direnç olur, bu bilindik bir değişim engelidir. Bu değişimin önündeki en önemli engel direnci yönetememek. Bu direncin yeni nesil çalışanlarda daha az olduğunu düşünüyorum. Z kuşağı çalışanları bu dönüşümü talep ediyor artık, daha az direnç gösteriyor. Öncelikle direnci azaltmanız gerekiyor. Bu değişimin hem çalışan, hem gezegen, hem toplum, hem de müşteriler için çok fayda sağlayacağını anlatmak direnci azaltır.
Diğer bir engel de sürdürülebilirlik dönüşümünü yöneticilerin bir gider olarak görmesi. Yani diyorlarki biz bu iş modelini değiştirirsek bunun bir maliyeti var. Verimli enerji sistemine geçeceğiz, topluma faydalı işler yapmamız gerekiyor bu demektir ki biz bir şeylere para harcayacağız. Belki kısa vadede para harcanacak ama uzun vadede iyi büyümeyi getirecek. Bunun için buradaki analizlerin doğru yapılması gerek.
Çalışanlar nasıl bir direnç gösteriyor?
Özellikle çoklu kurumlarda zaman zaman bu direnç ‘Bu iş böyle yapılıyordu şimdi nerden çıktı, niye biz içerdeki iş modelimizi farklılaştıralım, niye şimdi tedarikçi refahını da düşünelim biz bir ürünü satın alıyoruz bize bunu satanlar da bizim istediğimiz koşulları sağlıyorlarsa alıyoruz’ şeklinde karşımıza çıkıyor.
Tüketiciler son yıllarda daha çok sürdürülebilir ürün ve hizmetlere ilgi gösteriyor. Bu durum ürün/hizmet tasarımlarını nasıl etkiliyor?
Biz her yıl Sustainable Brands Turkey olarak Ipsos’la birlikte sosyo kültürel trend ve tüketici davranış araştırması yapıyoruz. Hatta 12 Eylül’de Sürdürülebilir Markalar Konferansı’nda bu yılın araştırma sonuçlarını da açıklayacağız. Şimdi burda da görünüyorki tüketicilerin artan bir sorumlu tüketim ekseninde sürdürülebilir ürün ve hizmetlere talebi var. Bazı sektörlerde özellikle kişisel bakım, gıda ve hazır giyimde çok daha fazla. Belli sektörler sürdürürülebilir ürün talebi fazla olan sektörler. İşte bu da şirketlerin bu ürünlere ve bu ürünlerdeki inovasyonlara ağırlık vermesini zorunlu hale getiriyor.
‘Artık tüketiciler sürdürülebilir ürün tercih ediyor’
Bugün alışverişe çıktığınızda pek çok ürünün üzerinde aynı etiketi görüyorsunuz. O ürünün sizin sağlığınıza zarar vermediği, rahatsız eden kimyasallar bulunmadığı, ambalajının doğaya zararlı olmadığı, geri dönüşümlü olduğu gibi. Artık tüketicinin talep ettiği sürdürülebilir ürünleri yapmanız zorunlu. Bu da mağaza ve marketlerde giderek çok daha fazla sürdürülebilir ürünleri karşımıza çıkartacak. İletişim kampanyaları bile değişti. Eskiden ürünlerin fiyatları ve fonksiyonları üzerine karşılaştırmalar yapılırdı ama şimdi ‘benim ürünüm suyu koruyor, benim ürünüm daha az enerji kullanıyor, ben ürünle tedarikçimi koruyorum’ diyorlar.
‘İşbirliği en önemli hedeflerden biri’
Şirketlerin ve ülkelerin sınırları aşan işbirliklerini artırmaları, büyük çaplı sürdürülebilirlik sorunlarına çözüm bulmada nasıl bir rol oynayabilir?
Covid-19 pandemisinde bunu çok net yaşadık. Tedarik zincirleri bozuldu. Bir anda sınırlar kapandı ve siz bu sınırlardan hammade alamadınız, üretim yapamadınız. Uluslararası işbirlikleri tedarik zincirindeki kırılmaları daha aza indiriyor. Uluslararası işbirlikleri yeşil mutabakat gibi hem ülkelerin, hem kıtaların sürdürülebilirlik eksenli hedeflerine birlikte ulaşmayı sağlıyor. Onun için sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin 17’nci maddesi olan işbirliği, hem yerelde hem küreselde en önemli hedeflerden biridir.
Şirketlerin ve toplumun sürdürülebilirlik konusundaki en büyük fırsatları ve zorlukları neler?
Fırsat, risklerin farkında olup bu riskleri fırsata çevirecek iş modeline dönmeniz. Bugün sürdürülebilir kalkınma amaçlarının ortaya çıkarttığı yeni işler var ki bunlar dünyada 12 trilyon dolarlık bir iş hacmine karşılık buluyor. Bu bir fırsat, şirketler bunun farkında olmalı. Bunların içinde tarım sisteminin farklılaşması, sağlık sisteminde e-sağlığa geçiş, yenilenebilir enerji yatırımları var. Riskler bunları geç farketmek. Bugün karşı karşıya olduğumuz iklim krizinin, eşitsizliklerin devamlılık için büyük bir risk olduğunu geç fark edersek zaten varlığımızı kurum olarak sorgulamaya başlamalıyız.
Su kıtlığı önemli bir sorun
Sürdürülebilik alanında gelecekte bizi neler bekliyor?
Bir defa iklim krizi artık romantik ‘iklim değişiyor’u çok aştı, artık iklim değişiyor. Türkiye’de malesef tropikal iklime geçen ülkelerden bir tanesi. Kaynak problemi yaşayacağız. Bunların başında da su geliyor. su kıtlığı önemli bir sorun. Öte yandan eşitsizlikler önemli bir risk. Buna yönelik çalışma yapmak durumundayız. 10-15 sene önce Dünya Ekonomik Forumu’nun belki uzun vadeli risk olarak tanımladığı için dikkate alınmayan şeyler bugün artık kapının arkasında. İşte bu riskleri hızlıca dikkate alarak şirketlerin yeni strateji değişimini yapmaları zorunlu.