ERAY ÖZER
@ErayOzer / erayozer@gmail.com
Tarih 21 Kasım 1973. Yer başkent Santiago’daki Şili Ulusal Stadyumu. Devasa stat, tarihinin, hatta dünya futbol tarihinin en utanç verici maçlarından birine ev sahipliği yapıyor. Diktatör Augusto Pinochet’in ülkenin yönetimini bir askeri darbeyle ele geçirmesinden sadece birkaç ay sonra, Dünya Kupası eleme turunun ikinci maçında Şili Milli Takımı, Sovyetler Birliği karşısında finallere gitme şansı arıyor.
Fakat ortada bir Sovyet takımı yok. Daha doğrusu, sahada yok. Sovyetler sahaya çıkmayı reddediyor. Çünkü çok değil, iki buçuk ay önce ülkeyi vuran darbe sonrası o stadyum binlerce kişinin toplandığı ve hatta infaz edildiği bir alana dönüşmüş durumda. Sovyetler ve uluslararası kamuoyu kısa süre önce çimlerine kan düşen bu statta futbol oynanmasına karşı çıkıyor.
FIFA, her zamanki iktidar seviciliğini, kifayetsizliğini bir kez daha gözler önüne sererek, stadın denetlendiğini, herhangi bir sorunla karşılaşılmadığını, maçın oynanabileceğini açıklıyor.
Sovyetler sahaya çıkmıyor ve tarihe bir utanç vesikası olarak kazınan o maçta sahaya tek başına çıkan Şili takımı santrayı yapıyor, tek başına paslaşıyor ve Charlie Chaplin filmlerini aratmayacak görüntüler eşliğinde rakip kaleye golünü atıyor. Diktatör Pinochet’nin Şili’si Dünya Kupası finallerine katılmaya hak kazanıyor.
Şili’nin o günkü kadrosunda, bugün hala hayatta olan iki isim var: Elias Figueroa ve Carlos Caszely.
İşte size bu iki ismi anlatmak istiyorum. Hayatları boyunca sahanın içi de dahil olmak üzere hep başka yerde durmuş, hayatı hep başka türlü yaşamış iki isim.
Şili tarihinin gelmiş geçmiş en büyük oyuncusu
Figueroa bir defans oyuncusu. Pek çok futbol otoritesine göre Şili tarihinin gelmiş geçmiş en büyük oyuncusu. Kariyerinin en parlak günlerini Uruguay’ın Penarol ve Brezilya’nın Internacional kulüplerinde geçirmiş. Özellikle Internacional’deki form grafiği ve istikrarı eşine az rastlanır türden. Vakti zamanında Figueroa’nın yeteneğini anlatırken Güney Amerika’nın Beckenbauer’i diyenlere karşı çıkılırmış: Hayır, olsa olsa Beckenbauer Avrupa’nın Figueroa’sı olabilir ancak, diyerekten… O derece büyük bir isim.
Beş lig şampiyonluğu, üç gol krallığı
Diğer isim yani Carlos Caszely ise bir forvet oyuncusu. İspanya’nın Levante ve Espanyol kulüplerinde oynamış ama asıl başarısını Şili’nin Colo Colo takımında 1978-1985 yılları arasında forma giydiği günlerde elde etmiş. Colo Colo’da 170 maça çıkmış, 105 gol atmış, beş lig şampiyonluğu, üç gol krallığı yaşamış.
Caszely ile Figueroa hayatları boyunca hep farklı noktalarda durmayı tercih etmiş. Figueroa, futbol yaşamı boyunca Pinochet iktidarıyla hiçbir sorun yaşamamış, aksine en kritik noktalarda ya suskun kalmış ya da bir adım öteye gidip generalin cuntasına üstü açık veya kapalı destek vermiş.
Caszely ise neredeyse çocukluğundan bu yana sahip olduğu sosyalist fikirlerinden hayatı boyunca vazgeçmemiş ve bu nedenle çok ağır bedeller ödemiş, futbol kariyeri de dahil olmak üzere pek çok şeyden taviz vermek zorunda kalmış.
Pinochet’in elini sıkmayı reddedince…
1974’te alınan Dünya Kupası vizesi sonrası soyunma odasına giren Pinochet’in elini sıkmayı reddetmesiyle başlayan çileli futbol yaşantısı, meşhur 1988 referandumuna kadar devam etmiş.
Sen misin Pinochet’in elini sıkmayan… Birkaç gün sonra kendisi gibi sol düşünceye inanan annesi arabayla evden alınmış, psikolojik ve fiziksel işkenceden geçirilmiş.
O günlerin Şili’sini ‘sessiz, karanlıkta, mutsuz ve yüzünden gülümsemesi çalınmış bir ülke’ diye tarif ediyor Caszely.
Pinochet ile daha sonra iki kez bir araya gelmişler. Birinde diktatörün öfkeli bir şakasına maruz kalmış: ‘Şu kızıl kravatından bir türlü ayrılamıyorsun’ demiş Pinochet ona.
Caszely cevap vermiş hemen: Evet, başkan. Kızılı kalbime yakın tutmayı seviyorum.
Pinochet hafif kızgın, parmaklarını makas gibi yaparak, ‘Burada hemen bu kravatı kesebilirim aslında’ diye sürdürmüş gergin diyalogu.
Golcü daha çocukken diktatörün elini sıkmamış, ilerleyen yaşıyla hiç korkar mı Pinochet’den: Evet, kesebilirsiniz ama kalbim kızıl kalmaya devam edecektir.
Fotoğraf çektirmeyi de reddetmiş
Son buluşmaları ise 1988 referandumunda Pinochet’in büyük hüsrana uğramasının ardından olmuş. Şili halkının yüzde 54’ünün hayır oylarıyla sekiz yıl daha iktidarda kalma şansını kaybeden Pinochet, bir davette elini uzatmış Caszely’ye. Bu kez uzanan eli geri çevirmemiş golcü oyuncu. Lakin diktatör bir adım ileri gidip, Caszely’yle fotoğraf çektirmek isteyince, bu fotoğrafı kendi imaj kampanyası için kullanacağını sezen golcünün cevabı ‘hayır’ olmuş bu kez.
Tıpkı annesiyle birlikte reklam filminde rol aldığı kampanyadaki gibi bir kez daha ‘Hayır’ demiş Caszely.
Figueroa’nın ise 1988’deki referanduma ‘Evet’i desteklediği 2005 yılında haber olmuştu Şili basınında. 27 Mayıs 2005 tarihli La Nacion gazetesi ünlü defans oyuncusunun ‘Evet’ kampanyasının en büyük destekçilerinden biri olduğunu yazmıştı.
Caszely yakın tarihlerde verdiği röportajlarında hayatı boyunca sahip olduğu politik tavırdan hiç rahatsız olmadığını dile getirmeye devam ediyor. O gün sosyalist Allende’ye verdiği destek, karşısına işkence olarak çıksa da hiçbir pişmanlık yaşamadığının altını çiziyor her fırsatta.
FIFA başkanlığından vazgeçti
Figueroa içinse işler biraz karışık açıkçası. Şili’nin en büyük gazetesi La Nacional’den alıntılayacak olursak ‘Figueroa diktatörlüğün çöküşünün ardından demokrasi döneminde, kendi ülkesi Şili’de de pek umursanmayan bir figüre dönüşmüş’ durumda.
Bundan beş yıl önce FIFA başkanlığı için ismi geçmişti. Blatter’in yerine aday olması bekleniyordu. Fakat adaylığını geri çekti. Yine Şili basınına göre adaylıktan vazgeçmesinin nedenlerinden biri de Pinochet rejimiyle olan içli dışlı ilişkisinin ve ‘Evet’ kampanyasına verdiği desteğin gözler önüne serilmesini, haberlere konu olmasını istememesiydi.
Caszely ve Figueroa. İki farklı insan, iki farklı yaşam öyküsü.
Ne demişti Adorno? Yanlış hayat doğru yaşanmıyor. Öyle değil mi?