Cumhuriyet tarihimizin en büyük ekonomik krizinde toplum çok acılara tanık oldu ve dava sahibi olduk. Misal, ürettiğinden fazlasını tüketme, kazandığından çok harcama, devletini dolandırma, müşterine sadakat göster, ortağına kazık atma gibi… Acıların doğurduğu bu davalara sadık kaldık ve krizden çıkıverdik.
Bugün, o davaları unutup yeniden 2000 yılının gafletine gömüldük. Ürettiğimizden fazlasını tükettik; ithalat patladı. Kazandığımızdan fazlasını harcadık; borca battık. Üretimden vazgeçtik, doludizgin tüketen olduk. Ucuz kredi ile altına, dövize koştuk ve üretim davasını öldürdük.
Üstelik salgının 400 gün kapattığı, kurun sarstığı, enflasyonun bozduğu ekonomide bugün, yeni bir yol arıyoruz. Ana davamız; üretimi, yatırımı, ihracatı, istihdamı arttırmak… Tüm bunları yapabilmenin başat şartı ise yarına dair güven oluşturmaktan geçiyor. Güven yoksa yarın da olamıyor.