BURCU KARAKAŞ
Tunç Soyer, yedi yıldır İzmir’in Seferihisar ilçesinde belediye başkanı olarak görev yapıyor. Soyer ile büyük şehirden bunalanlar için son zamanların uğrak kaçış noktalarından biri haline gelen Seferihisar’ı, “sakin şehir” kavramını ve ilçenin değişen ekonomik yapısını konuştuk:
Son yıllarda Seferihisar’da ekonominin değiştiğinden bahsettiniz. Bu nasıl oldu?
Hikayeyi değiştiren kadınlar oldu. Seferihisar’da altı yıl önce 75 yaş üzerindeki 400 civarındaki vatandaşımızı bir yemeğe davet ettik. Onlara sorular sorduk. Hikayelerini dinledik. İnanılmaz güzel yemekler, oyunlar anlattılar. “Seferihisar’ın Çınarları” diye bir kitap yaptık. Sonrasında sadece orada yer alan yemeklerin yapıldığı “Sefertası” diye bir lokanta açtık. O lokantayı kadınlara bıraktık. Bir kadın kooperatifi de kurduk. Bizim tek kuralımız, mutfakta ya da tarlada sadece kendi ürettiğini satabilirsin. Evlerinde ürettiklerinin para ettiğini anlamaya başladılar ve sattıkça para kazanmaya başladıklarını gördüler. Onlar para kazanmaya başladıkça Seferihisar’da hayat değişmeye başladı. Erkekler armut topluyor. Armut toplamaktan kastım, yatıyorlar yani!

Fotoğraf: izmirkulturturizm.gov.tr
Büyük şehirden kaçmaya çalışan insanlar var. Seferihisar da bu kaçış noktalarından biri oldu. Belirgin bir nüfus artışı yaşanıyor mu?
Dışarıdan göç alıyoruz, evet. Yarattığımız bir algı var. “Cittaslow” (sakin şehir) algısı, kıymetli bir şey. Başka bir hayatın mümkün olduğunu içeren bir algı o.
Yerel halk, bu göçten rahatsız mı? İlçenin dokusu nasıl etkileniyor?
Herkesin cebine giren para artıyor. Sadece gayrimenkul artıyor demek doğru olmaz. Bu beraberinde istihdamı da getiriyor. Kalitenin yükselmesini de getiriyor. Zincirleme reaksiyon yaratan bir sonuç çıkıyor ortaya. Bundan kimse şikayetçi değil. Tek yapmamız gereken, bu büyüme sürecinde doğamızı koruyabilmek.
Bu korumayı nasıl sağlıyorsunuz?
Şanslı olduğumuz şey, sit alanlarının bolluğu ve askeri tatbikat alanlarının varlığı. Bunlar koruma sağlıyor zaten ama biz de bir yandan çalışıyoruz. Örneğin, eskiden çıkan imar yasası nedeniyle mandalina bahçelerinin birçoğunun söküldüğünü görürsünüz. İçimizi kanatan bir şey… İnsanların o mandalinanın zenginliğimiz olduğunu anlaması gerekiyor. O zaman ne yapmak lazım? Betona feda etmemek için mandalinadan para kazanmasını sağlamak lazım. Nasıl kazandırırız? Mandalinayı sanayi ürününe dönüştürerek. Suyunu sıkarak, şarabını yaparak, reçelini yaparak… Şimdi kurutmasını yapıyoruz kurduğumuz jeotermal bir fırında.

Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer. Fotoğraf: @seferihisarhaber.com
‘Asfalt yol beklentisinde olan var’
Büyük şehirden göç edenler arasında adaptasyon sıkıntısı yaşayanlar oluyor mu?
Kimisi, sessiz ya da kurtarılmış bir bölgeye gidiyorum diye düşünüyor.
Siz ne düşünüyorsunuz?
Sadece başka bir hayatın mümkün olduğunu göstermenin mümkün olduğunu düşünüyorum. Daha adil, daha paylaşımcı, daha demokrat bir dünyanın burada olduğunu göstermek mümkün. Benim için “cittaslow” budur. Bu insanlarda, sığınacak bir yer algısı yaratıyor. Büyük bir hoşgörü ve sempati ile geliyor insanlar. Tek handikap, onların kafasında koyduğu standardın çıtası bizim hayatta başardığımızın çıtası ile örtüşmüyor olabilir.
Nasıl mesela?
Daha yüksek beklentiler taşıyanlar olabiliyor. Daha temiz, daha fazla asfalt yol gibi… Bunları sağlamakta zorlanıyor olabiliriz. Bu noktada mutlaka handikaplar yaşanıyordur. Ben de buna benzer şeyler gördüm.
‘Enayiliğimizi fark ettim’
İlçede güneş enerjisinden faydalanıyorsunuz. Bu süreç nasıl başladı?
Enayiliğimizi keşfettiğim anda başladı. Ne kadar enayi olduğumuzu fark ettim ve buna çare bulmamız gerektiğini düşündüm. Biz zaten fosil yakıtlara, nükleere karşıyız. Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi yaygınlaşsın istiyoruz. Bir baktık ki karşıki tepelerde bunu yapıyorlar ve üstelik para kazanıyorlar. Tepemizdeki güneş onlara para kazandıracak, biz tribünde seyirci olmaya devam edeceğiz. Enayi miyiz? Bunu içime sindiremedim ve araştırmaya başladık. Doğanbey köyünde bir güneş enerjisi tarlası kuruyoruz şimdi. Aynı zamanda bir yaşam alanı olacak.