MESUDE ERŞAN
@mesudersan
Yukarıda gördüğünüz fotoğraf 35 yıllık hekim, beyin ve sinir cerrahisi uzmanı Prof. Dr. Talat Kırış’ın Küba’da yaptığı eğitim ameliyatlarından bir kare. 5 bine yakın ameliyat gerçekleştiren Prof. Dr. Kırış, mikroskop altında, beynin 3- 4 santimetrelik alanında derinlerdeki tümörü çıkarmayı, damar baloncuğunu kapamayı dünyanın zirvesi Everest’e çıkmaya benzetiyor.
Anılarını ‘Beyne Giden Yol, Bir Beyin Cerrahının Anıları‘ adlı kitabında toplayan Prof. Dr. Kırış, o anları, “Beyinde çalıştığımız alandaki damarlar, sinirler milimetre düzeyinde. Ameliyat yaparken iki beyin karşı karşıyadır; hastanın beyni ve cerrahın beyni. Yeryüzündeki en olağanüstü anlardan biri bu. Yaşamla ölüm, yaşamla sakatlık arasında gidip gelen bir sarkaç ve tam ortasında da beyin cerrahı” diye anlatıyor.
Hastalara da teşekkür

Prof. Dr. Kırış, sadece çok sayıda uzmanlık derneği başkanlığı yapan saygın bir bilim insanı ve beyin cerrahı değil, aynı zamanda TEDx konuşmalarıyla ilham veren, Güney Amerika’dan Antarktika’ya yelkenliyle seyahat eden, Grönland’da kanoyla Kuzey Kutup dairesine geçiş yapan maceracı ve yazar. Eğitimi ve meslek yaşamı boyunca biriktirdiği, kimi renkli kimi heyecanlı kimi de ders niteliğindeki çok sayıda anısını kitabında toplayan Prof. Dr. Kırış, hastalarına da teşekkür etmeyi ihmal etmiyor: “Her hastam bana bir şey kattı. Ben onları acıdan kurtarmaya, daha uzun ve kaliteli bir yaşam sürmeleri için yardımcı olmaya çalışırken, onlar da beni iyi bir hekim, iyi bir cerrah olma yolunda motive ettiler. Hastalarım sayesinde, insanı, ülkemi, dünyayı tanıdım. Hepsine büyük bir teşekkür borçluyum.”
Sırat köprüsü üzerinde sırtımızda yolcu taşırız

Prof. Dr. Kırış sorularımızı şöyle yanıtladı:
Herkesin merak ettiğini ben de sormak istiyorum. Beyin cerrahisi nasıl bir şey?
Biz sırat köprüsü üzerinde, sırtımızda yolcu taşırız. Hani o kıldan ince, kılıçtan keskince olan köprü. Sabah işe gelir, birini alır öbür tarafa geçiririz. Ertesi gün başka birini ve bu böylece sürer. Düşürürsek bedeli ağır olur. Düşürmeye hakkımız yoktur. Onun için başka işlerde vasatlık belki kabul edilebilir ama bizim işimizde olmaz. Mükemmel olmak zorundayız. Eğer bir hekim hata yaparsa ve hata bir hastasının sakat kalması veya ölmesiyle sonuçlanırsa, hiçbir ceza vicdanının ona vereceği cezadan daha ağır olamaz diye anlatırdım öğrencilerime. Onun için çok çalışmalı, hele beyin cerrahisi gibi minicik bir hatanın, ihmalin bile çok kötü sonuçlar doğuracağı bir branşta, iki katı dikkatli, iki katı özenli olmalı. Türkiye’de beyin cerrahisinin çok ileride olduğunu söyleyebilirim.
Göründüğü kadar zor mu?
Everest’e çıkmak gibi. Ama biz Sherpayız. Yani Everest Dağı’na insanları çıkaran, bakkala gider gibi 8 bin metreye çıkıp inen Nepalli rehber dağcılarız. O dağı avucunun içi gibi bilen, neredeyse gözü kapalı dünyanın en yüksek dağına her gün tırmanan dağcılarız biz. Nasıl çıkacağımı, nasıl ineceğimizi biliyoruz. Beyin cerrahisinin dünyanın en zor işlerinden biri olduğunu teslim etmekle birlikte, tıpta her branşın ve tıp dışında da her mesleğin çok önemli ve değerli olduğuna inanıyorum. Toplumlar da organizmalar gibi bir ahenk içinde yaşarlar. Nasıl böbreklerin çalışmadığı bir bedende beyin ve kalbin mükemmel çalışması yeterli olmazsa, bu toplumlar için de geçerlidir.
36 saat süren ameliyatları anlatıyorsunuz. Hala bu kadar uzun mu? Beyinde ulaşılmayan, ameliyat edilemeyen yer kaldı mı?
Tıp teknolojisinde gelişmeler ameliyat sürelerini de kısalttı. 7-8 saatten uzun süren ameliyat nadir oluyor, ortalama 4-5 saat sürüyor. Beynin ulaşamadığımız, ameliyat yapmadığımız hiçbir yeri yok. Hassas, cerrahi riskin daha yüksek olduğu bölgeler var. Ama tümörü boyayarak beyinden ayırt edebiliyoruz. Ameliyatlarda navigasyon, MR, ultarasonografi kullanıyoruz. İntraoperatif nöromonitörizasyon sistemleriyle beyni ameliyat boyunca izliyoruz. Beyin sapı en riskli yerdir, ameliyat yapıyoruz. Tabii ki her beyin cerrahı bu ameliyatları yapmıyor. Bu işe kendini veren, uğraşanlar yapıyor.
Beyin cerrahisini genç hekimler giderek daha az tercih ediyor. Bu kaygı verici değil mi?
Evet, kaygı verici. Tıpta uzmanlık sınavından en düşük puanı alarak, hiçbir yere yerleşemeyenler beyin cerrahisine gelmeye başladı. Çünkü daha az tercih edilen bir uzmanlık oldu. Sadece beyin cerrahisi değil, genel cerrahi, kalp ve damar cerrahisi, kadın hastalıkları ve doğumda da böyle bir sorun var. Daha az nöbet tutulan, nöbetlerde yoğunluk olmayan, şiddete maruz kalma riskinin en az olduğu branşlar tercih ediliyor. Beyin cerrahisini son tercih olarak yazmış bir uzmanlık öğrencisinden verim almak zordur. Zor bir iş ve seçen çileli bir hayat yaşamayı göze almalı. Nöbetleri ağır, ameliyatları uzun. Örneğin ABD’de beyin cerrahisine en üst düzeyden asistan hekimler alınıyor. Tıp fakültesinin ilk yüzde 5’inden alıyor.
Asistan hekimlik süreci de zor. Kliniklerdeki asistan hekimlere yönelik gelenek ve uygulamalar değişmeli mi artık?
Usta çırak ilişkisini kabul ediyorum ama ahilik döneminde değil, 21’inci yüzyılı yaşıyoruz. Bunlar başka kuşaklar, başka şeylerle yetiştiler. Bir klavyenin ucunda, bir ekranda bütün dünyayı görebiliyorlar. Otorite tabii ki gerekiyor ama bir insanın, bir insana bağırmasını kabul etmiyorum. Otorite sağlamanın yolu bağırmaktan geçmez. Altınızdaki insan size saygı duyacak, o saygıyı uyandıracak düzeyde olacaksınız, yanlış yaptığında göstereceksiniz. Yılda bin genç doktor yurtdışına gidiyor. Bunu düşünmemiz gerekiyor.
Branşınızın tercih edilmemesinde hekimlere yönelik şiddet, malpraktis davalarının etkisi de var mı?
Hekime şiddet konusunda en büyük sıkıntıyı çeken gurup beyin cerrahları. Gerçekten yılmış durumdalar. En ufak bir durumda şikayet geliyor. O şikayetlere cevap vermekle uğraşıyoruz. Tabii ki insan sağlığı her şeyin üstünde. Tabii ki en iyiyi yapmalıyız. Ama sürekli düşman gibi görünmek çok rahatsız edici. Bu haliyle çalışmak hatayı da getirebiliyor. Her yaptığımız iş hayat memat meselesi. Hastalarımızın gözünde kurtarıcı olduğumuz gibi bir anda tam tersi bir algıyla saldırıya da uğrayabiliriz. Malpraktis davaları, defansif (çekinik) tıp uygulamalarına yol açabiliyor. Örneğin tümörü çıkarırken, riski azaltmak adına, ‘Azını çıkarayım’ diyor. Büyük bir tümörün, parçasını alırsanız hastaya bir şey olmaz. Tamamı alındığında, risk biraz daha artıyor. ‘Malpraktis davası açılırsa ben biterim’ deniyor. O kadar astronomik rakamlar çıkıyor ki, kimsenin karşılaması mümkün değil. Sonuçta bu toplum sağlığını etkileyecek bir hale gelecek.
Ameliyat riskini soranlara ne yanıt verirsiniz?
Meslektaşlarımızın bir kısmı ‘Yüzde şu kadar riskle sakat kalırsın, ölüm riski bu kadardır’ diye bilgi verir. Ben asla böyle bir bilgi vermem. Hastanın ameliyat olmazsa başına gelebilecekleri sayarım. Yani hastalığın doğal seyrinin nasıl olacağını anlatırım ve ameliyat etmenin doğal seyirden üstün olan noktalarını vurgularım. Hasta, insan hayatı benim kutsalımdır, yüzde ile ifade edemem.

‘Keşke’ dediğiniz durumlar oluyor mu?
Doktorluk bilgi, çalışma, dikkat ve özen ister. Cerrahlığın en önemli düsturlarından biri, ‘En iyi, iyinin düşmanıdır‘ cümlesi. En idealini yapmaya kalkıştığınızda, bazen o ince çizgiyi aşarsınız ve komplikasyon tarafına yaklaşırsınız. Beyinden bir tümör çıkaracaksınız, tümörün büyük bölümünü çıkardınız, küçük bir kısmı kaldı, o da bir damara ya da hayatımızın devamlılığı için çok önemli olan beyin sapına yapışık. Tümörün tamamını çıkardınız, tekrarlama riskini çok azaltmış olacaksınız ama çıkarmak için uğraştığınızda da hayati oluşumları zorlayacaksınız. İşte burada beyin cerrahisinin ikilemi ortaya çıkıyor. Biz buna keşke/keşke diyoruz. Onun için bir cerrah kendini eksik gördüğü yerde geliştirmeye çalışmalı. Belli bir ameliyatta komplikasyon oranı yüksekse o cerrahiden vazgeçip başka bir alana yönelmeli.
Google’a ikinci, üçüncü görüş olarak başvurulmasına kızıyor musunuz?
Birden fazla doktordan görüş almak hastalarımızın yaygın olarak yaptıkları şey. En doğal hakları da. Bunun yanına bir de ‘Google baba’ ekleniyor. Bir Airbus uçağını Google’dan okuyarak anlamanız mümkün mü? Beyin onların hepsinden karmaşık bir yapı. Hekim olarak insanların kendi hastalıklarıyla ilgili araştırma yapmalarına karşı değilim. Ancak sorun şu ki, tıp iki kere ikinin dört ettiği bir bilim değil. Benim bu konudaki prensibim çok açık, her hastayı birinci derece yakınım olarak kabul eder, bilimin ve deneyimim çerçevesinde inandığım öneriyi yaparım. Hastayı benim dediğimi yapması için ikna etmeye çalışmam, olabildiğince basitleştirerek neden bu kararı verdiğimi anlatmaya çalışırım. Her ne olursa olsun hastalarıma doğruyu söylemeyi bir borç bildim. Hasta aileleri, işler kötü gittiğinde bile en iyisini yapmak için uğraştığımızı, sonuna kadar savaştığımızı bilsinler isterim.
Türkiye’de çok fazla sayıda MR çekildiği eleştirisi yapılır sık sık. Ama siz her hastadan istediğinizi söylüyorsunuz…
Bana bunu bir hasta öğretti. Baş ağrısı yakınmasıyla başvurmuştu. Öyküsünü dinledim, muayene ettim. Israrla kendisine beyin MR’ı çektirmemi istiyordu. Baş ağrısı yakınmasının migrenden kaynaklı olduğunu, gereksiz çok MR çekildiğini, nörologlara yönlendireceğimi söyledim. Hasta iki saat sonra geldi. Bana, ‘Valla hoca olmuşsunuz ama bir MR istemeyi bilmiyorsunuz. Bakın kafamda kocaman bir tümör varmış’ diyerek filmleri uzattı. Beyin zarından kaynaklanan iyi huylu bir tümör vardı kafasında. Yine de benim ameliyat etmemi istedi. Muhtemelen baş ağrısını sebebi bu değildi ama bana ders oldu. Bir hastada tanı atlama lüksümüz yok. MR kişiye zararı olmayan bir tetkik. O günden sonra yakınması olan her hastadan MR istedim.
Beyin ve sinir hastalıklarının tedavisinde kök hücre deneniyor. Siz bu tedaviye nasıl bakıyorsunuz?
Kök hücre meselesi ne yazık ki hayatım boyunca dönem dönem karşımı çıktı. Bu konudaki araştırmalara elbette karşı değilim. Üniversite hastanelerinde, eğitim kliniklerinde, tıpta belirlenmiş kurallar çerçevesinde deneysel tedavi yöntemleri ücretsiz olarak uygulanabilir. Benim sorunum bu tedavilerin genellikle tıpta çaresi bulunmamış hastalıklarda yüksek ücretler karşılığı denenmesi. Zaten onmaz bir hastalığa yakalanmış insanların hayatları boyunca ihtiyaçları olacak, eldeki avuçtaki üç beş kuruşu da bu uğurda harcamaları ve sonunda durumlarından da bir değişiklik olmaması… Düşünün hasta bir çocuğunuz var, onun için her şeyi yaparsınız. Kök hücre tedavisinin çocuğunuza iyi gelebileceği ihtimalinden söz ediliyor. Siz gidip evinizi satıyorsunuz ve tedaviyi yaptırıyorsunuz. Ama…
Emeklilik hayalleri kuruyor musunuz?

Uzun zamandır mesleğim dışında iki alanda da uğraş veriyorum. Biri denizcilik, diğeri yazarlık. Denizcilik, hayatımın en önemli uğraşlarından biri. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum kaşiflerden, maceracılardan biri olmak için sabırsızlanıyorum. Büyük hayallerim var. Everest’i bırakıp, K2’ye tırmanmak, yelkenliyle dünyanın uç noktalarına gitmek istiyorum. Kuzey Kutbu’nun etrafını teknemle dönmek, Antarktika’ya kendi yelkenlimle gitmek de hayalim. Uzun zamandır böyle bir maceraya hazırlanıyorum. Hem mesleğimi sürdürüp hem de kısa aralarla bu keşif gezilerine çıkabilmenin planlarını yapıyorum. Bir gün bana sordular, en büyük hayalin ne diye. Yukarıda söylediklerimi sayıp, “Bunları başarırsam, bir şehir hatları vapuruna ismimin verilmesini isterim” dedim. Kim bilir kısmet… Diğer uğraş alanım yazarlık. Yaklaşık dokuz yıldır, Yacht Türkiye dergisinde yazıyorum. Yaklaşık iki yıldır da T24 haber sitesinde köşe yazarlığı yapıyorum. Yazmak, tıpkı denizcilik ve cerrahlık gibi hayatımın önemli bir parçası. Biryandan da bir ütopya ve öyküler kitabı yazıyorum.
Prof. Dr. Talat Kırış kimdir?
1961’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki öğrenciliği sırasında, yurtiçi ve dışında kaza cerrahisi ve beyin cerrahisi kliniklerinde staj yaptı. Prof. Dr. Türkan Saylan ile birlikte Van’da lepra hastalığı üzerine saha çalışmalarına katıldı. İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı’nda uzmanlık yaptı. ABD’de Barrow Nöroloji Enstitüsü’nde burslu olarak kafa kaidesi tümörleri ve beyin damar hastalıkları üzerine üst ihtisas yaptı. Yine İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı’nda doçent ve profesör oldu. Türk Nöroloji Derneği Başkanlığı, Avrupa Nöroşirurji Dernekleri Birliği Araştırma Komitesi üyeliği görevlerinde bulundu. Halen Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu Beyin Damar hastalıkları Komitesi Başkanlığı ve Akdeniz Beyin Cerrahları Derneği Eğitim Komitesi Eşbaşkanlığı görevlerini sürdürüyor. Meslek yaşamını Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi ve Koç Üniversitesi Beyin Cerrahisi bölümlerinde sürdürüyor. Editörleri arasında bulunduğu iki kitabı, 100’den fazla kitap bölümü, ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlanmış makaleleri var. Japonya’dan Küba’ya kadar çok sayıda ülkede eğitim kursları, konferanslar verdi, eğitim için canlı ameliyatlar gerçekleştirdi.