MESUDE ERŞAN
mesudeersan@diken.com.tr / @mesudersan
Pandemi vitamin ve minerallere ilgiyi artırdı. Bağışıklık sistemini güçlendirmek isteyenler çeşit çeşit vitamin, multi vitamin, mineral yutuyor.
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Recep Akdur, Covid-19 enfeksiyonun bulaşmasını önleyecek, hastalığı tedavi edecek ve hafifletecek herhangi bir besin, vitamin ya da mineral bulunmadığını söyledi.
Akdur, üreticilerinin büyük iddialarla pazarladığı bu takviyelerin kulaktan dolma bilgilerle, hekimlere ya da beslenme uzmanlarına danışılmadan tüketilmesinin ‘doğru olmadığı’ konusunda uyardı. Profesör, yeterli ve dengeli beslenme, fiziksel etkinlik ve düzenli bir uyku alışkanlığının ise bağışıklığı güçlendirici etkisi olduğunu söyledi. Alkol ve sigara bağımlılığı hem hastalığa yakalanma hem de ağır geçirme olasılığını artırıyor.
Akdur, sorularımızı yanıtladı.
Covid-19’un beslenme ya da besinlerle doğrudan bir ilişkisi yok
Dünyanın ve hepimizin derdi pandemi; dolasıyla bağışıklık sistemini güçlü tutmak. Bağışıklık sistemini güçlü tutmak ve güçlendirmek için kanıta dayalı tıp ne öneriyor?
Bilinen hastalıklar arasında doğrudan besin eksikliğine bağlı olanlar var. Bu tür besinden zengin gıdalarla beslenme kişiyi hem o hastalıktan korur hem de tedavi eder. Örneğin Skorbüt hastalığı C vitamini alımının eksikliğine bağlı. Bu vitaminden zengin yiyeceklerin tüketilmesi hem bu hastalığı önler hem de tedavi eder. Benzer bir şekilde D vitamini eksikliği ile oluşan raşitizmden, demir eksikliğine bağlı anemiden; iyot eksikliğine bağlı guatrdan, çinko eksikliğine bağlı hastalıklardan bu vitamin ya da minerallerden zengin yiyecekler tüketilmesi kişiyi eksikliğin neden olduğu hastalığa karşı korur. Bunların eksikliğiyle oluşmuş hastalıklarda ise eksik olan vitamin ya da minerali vermek suretiyle hastalık tedavi edilir.
Covid-19 hastalığının doğrudan beslenme ya da besinlerle bir ilişkisi yok. Bu nedenle de virüsün bulaşmasını önleyecek, hastalığını tedavi edecek ya da hafifletecek herhangi bir besin söz konusu değil. Ancak yeterli ve dengeli beslenme, fiziksel etkinlik ve düzenli bir uyku alışkanlığı içinde olan insanların bağışıklık sisteminin daha güçlü olduğu biliniyor. Böyle insanlar tüm bulaşıcı hastalıklarda olduğu gibi Covid-19 enfeksiyonunda da diğer insanlara göre daha avantajlı durumda.
Genelde tüm virüs hastalıklarını geçirirken, özelde de Sars CoV 2 virüs enfeksiyonunu (Covid-19) geçirirken; kan şekerini hızla yükselten şeker ve şekerli gıdaları, unlu, nişastalı gıdaları, enerji içeriği yüksek içecekleri fazla miktarda tüketmek enfeksiyonu alevlendirir. Benzer şekilde alkol ve sigara bağımlılığı hem hastalığa yakalanma hem de ağır geçirme açısından tehlike yaratır.
Uykunun önemi sık vurgulanıyor. Uykuda neler oluyor ki bağışıklık sistemi güçleniyor?
Düzenli uyku, hücresel bağışıklığın temeli olan T hücrelerini güçlendirmesi yanında adrenalin, noradrenalin gibi stres hormonlarının düzeyini düşürme ve benzeri birçok mekanizmayla bağışıklık sitemini güçlendiriyor. Bu nedenle tüm hastalıklardan bu arada da bulaşıcı hastalıklardan hem korunmada hem de tedavide düzenli bir uyku alışkanlığına sahip olmak önemli. Hastalık dönemlerinde yatak istirahati ve daha uzun uyku önerilmesinin nedeni de budur.
Mikro besin açlığı çekiyoruz
-Türkiye dört mevsim yaşayan, buna göre de sebze, meyve çeşitliliği (her ne kadar ithal ürünlerin sayısı her geçen gün artsa da) olan bir ülke. Bu zenginlik, sağlıklı beslenmeye yansıyabiliyor mu?
Ne yazık ki Türkiye’nin sebze ve meyve cenneti olduğu söylemi artık eskide kaldı. Meyve ve sebze zengini olduğumuz dönemlerde yani eskiden insanlar bilinçsizlik nedeniyle yeterince ve usulünce sebze ve meyve tüketmiyordu. Biz de toplumu bol sebze ve meyve tüketmeleri konusunda eğitmeye, bilinçlendirmeye çalışıyorduk. Günümüzde sebze ve meyveler de dahil tüm temel gıda maddelerini ithal eder olduk. Başka bir ifade ile sebze ve meyve kıtlığı yaşayan bir ülkeyiz. İthale dayalı bu sistemde tüm temel gıda maddelerinde olduğu gibi sebze ve meyvelerde de yüksek bir pahalılık yaşanıyor. Orta ve az gelirli ailelerin yeterli ve dengeli beslenmesi oldukça zorlaştı. Bu da halkın sağlığını doğrudan olumsuz etkiliyor.
Son yıllarda mikro besin açlığı ya da gizli açlığı daha çok duyar olduk. Türkiye bu konunun neresinde?
Vitaminler (A, B, C, D, E ve K), mineraller (sodyum, potasyum, kalsiyum, fosfor, florür, demir ve çinko) ve eser elementleri (iyot, bakır, selenyum, manganez, krom ve molibden) mikro besinler olarak adlandırıyoruz. Bunlar, bedende çok küçük miktarlarda kullanılan ancak büyüme ve gelişmede, fizyolojik işlevlerde ve sağlığın korunmasında hayati bir rol oynayan besinler. İnsan bedeninde yapılamazlar. Bu nedenle de dışardan ve yeteri miktarda alınmasında zorunluluk var. Eksikliklerinde, büyüme gelişme duraklar, hem tüm hastalıklara karşı direnç düşer hem de eksik olan besine özgü hastalıklar oluşur. Bunların eksikliği genellikle birlikte ve birçoğunun eksikliği şeklinde görülür. Çünkü neden yeterli ve dengeli beslenememektir. Bu nedenle de mikro besin açlığı ya da gizli açlık olarak adlandırılıyor.
Sağlık Bakanlığı’nın 2019’da yayımlanan Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırmasına göre kişilerin et, süt ve ürünleri tüketimleri olması gerekenden düşük. Taze sebze ve meyve tüketimini önerilen düzeylerde. Yaşlı bireylerde (65 ve üzeri yaş) ise et ve ürünleri, yumurta, süt ve ürünleri tüketimi günlük alınması önerilen miktarlardan daha az. Minerallerden başta demir, çinko, magnezyum ve kalsiyum olmak üzere alım miktarları, günlük önerilen miktarlardan oldukça düşük. Aynı şekilde başta B12, B6, E olmak üzere birçok vitamin önerilen miktarların altında alınıyor. Kısacası, Türkiye’de mikro besin açlığı ciddi boyutlarda ve önemli bir halk sağlığı sorunu.
Sağlıklı beslenenlerin takviyeye ihtiyacı yok
Yeterli beslenenlerin dışarıdan ayrıca takviye olarak vitamin, mineral alması gerekiyor mu?
Genel bir kural olarak, alınan besinlerin yalnızca bedenin ihtiyacına yetecek kadar olan kısmı kullanılır. Geriye kalanı yani fazlası tekrar dışarıya atılır. Bedende depolanabilen besinlerin, büyük çoğunluğunun depolanması sağlığa zarar verir. Bu nedenle ister günlük gıdalarla isterse takviye edici ürünlerle alınsın esas olan bedenin ihtiyacının karşılanmasıdır.
Günlük yemeklerini yeterli ve dengeli beslenmeyi sağlayacak bir şekilde düzenleyen insanların, yani sofralarında meyve, sebze, kepekli tahıllar, baklagiller, süt ve süt ürünleri, et ve ürünleri, balık gibi yiyeceklere yeterince yer veren sağlıklı yetişkinlerin herhangi bir takviyeye ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla, yeterli beslenenlerin ayrıca takviye olarak vitamin, mineral almasına gerek yok. Böyle insanlar tarafından takviyeler alınması yalnızca kişinin bütçesine değil, aynı zamanda sağlığına da zarar verebilir.
Bebeklik, gebelik, yaşlılık, bazı hastalık durumları ve ağır spor yapanlar gibi özel gruplarda ayrıca takviye olarak vitamin, mineral gibi takviye besinler alması önerilir. Ancak bu kesinlikle hekim tavsiyesi ve diyetisyen gözetiminde olmalıdır. Hiç kimse kulaktan duyma ve kendi başına takviye besin almamalıdır.
Çocuklar ve yaşlılar için özellikle önereceğiniz vitamin, mineral var mı?
Hem çocuklar ve yaşlılar için hem de diğer tüm özel gruplar için genel bir öneride bulunmak doğru değil. Yani ‘Tüm çocuklar şu vitamini almalıdır’, ‘Tüm yaşlılar şu minerali almalıdır’ gibi bir öneri doğru değil. Aslında takviye besinler bir tür tedavi işidir. Bunu da kişinin kendisi değil, hekimi yapar ve yapmalıdır.
Testlerle vitamin, minerallerin düzeylerine bakılıyor. Ortama değerlerin altında saptananlar takviye edilmeli mi?
Hekim muayenesi ve testler sonunda eksikliği bulunan ve alınması önerilen vitamin ve minerallerin alınması faydalı ve hatta gereklidir. Ancak bunların doz, süre ve alım şekillerinin çok iyi düzenlenmesi gerekir. Aksi takdirde zarar verirler. Doktorun önerdiği bir vitamin ve mineralin yine onun önerdiği doz ve sürede alınması gerekir.
En yararlısı doğalı
Vitamin ve minerallerin dışarıdan hap vs. yoluyla alınmasıyla, gıdalarla alınması arasında metabolize edilmesi açısından fark bulunuyor mu?
Genel bir kural olarak, doğal vitamin ve minerallerin biyo yararlanımı daha yüksek. Buna karşılık günümüz teknolojisi çok gelişti, gelişiyor. Dünya yapay mineral ve vitaminlerde de oldukça iyi düzeye geldi. İhtiyacı olan kişiler tarafından sentetik olarak üretilmiş vitamin ve minerallerin alınmasının önemli bir dezavantajı yok. Önemli olan tıpkı diğer ilaçlarda olduğu gibi bunların da hekim önerisi ve diyetisyen gözetimi ile kullanılması.
Özellikle bağışıklık sistemiyle ilgili hangi vitaminler dikkatle izlenmeli?
Aslında bağışıklık sistemi açısından tüm vitaminler ve mineraller aynı değerdedir. Ancak eksikliği doğrudan hastalık tablosu oluşturan C vitamini, D vitamini, folik asit gibi vitaminlerin daha önemli olduğu gibi bir yaygın kanı var. Bu doğru değil. Bir kez daha vurgulamak isterim, önemli olan yeterli ve dengeli beslenmedir. Bunu yapmak için de hekim ya da gıda mühendisi düzeyinde bilgiye sahip olmaya da gerek yok. Daha önce de belirttiğim gibi yiyeceklerden dengeli bir sofra düzenlemek yeterli.
D vitamini son yılların da efsanelerinden. Çok fazla tüketiliyor. Hemen herkeste eksikliği saptanıyor. Bir yandan da normal değerlerle ilgili sorun olduğundan söz eden meslektaşlarınız var. D vitaminiyle ilgili son karar nedir?
Son zamanlarda kent yaşamı nedeniyle güneşten yeterince yararlanamama ve D vitamininden zengin gıdaların pahalılığı gibi nedenlerle eksikliği en yaygın gözlenen vitaminlerden birisi de D vitamini. Eksikliği özelikle anne ve bebek sağlığına zarar veriyor. Bu nedenle birçok ülkede ve Türkiye’de sağlık bakanlıkları destekleme programları yürütülüyor. Ayrıca yaşlılarda da D vitamini seviyesi kontrol edilerek eksik olanlara reçete ediliyor. Bu uygulamalar çerçevesinde kişisel düzeydeki gereksiz alımların, doz aşımı olmadığı, vitamin zehirlenmesi yaratılmadığı sürece yalnızca ekonomik anlamda bir kayıp olduğu söylenebilir. Önemli olan hekimler tarafından dozu ve süresi belirlenmiş ve diyetisyenlerin gözetimde alınması.
D vitamini düzeyini ölçmede normal değerler üzerindeki tartışma da yalnızca ekonomik anlamda özen gösterilmesi gereken bir tartışma. Ölçüyü vitamin eksikliğini daha sık ya da daha fazla kişide gösterecek şekilde ele almak bu bağlamda önemli. Hangi grup için uygulanırsa uygulansın, hangi normal değerler kullanılırsa kullanılsın esas olan, doz aşılmaması ve kişinin vitamin D zehirlenmesine sokulmaması. Bunun yolu da yine hekim reçetesi ve diyetisyen gözetiminde kullanılması.
-Meslek hayatıma ilk başladığımda C, E, K vitaminleri birer efsaneydi. Hem kanseri önledikleri hem de gençliğin anahtarı oldukları gibi çok cazip iddialarla anlatılıyordu. Sonra anladık ki o kadar değilmiş. C vitamininin bağışık sistemi üzerindeki etkisi de zannedildiği kadar yüksek olmadığı gösterildi. Bu konuda kanıta dayalı tıp son kararını verdi mi?
Böyle bir algılamanın oluşmasının nedeni bu vitaminlerinin eksikliğinin doğrudan hastalığa neden olması. Bu algılanış biçiminde üretici firmaların tanıtım faaliyetlerinin de önemli bir rolü var. Son yıllarda yapılan çalışmalar bu vitaminlerin mutlak eksikliği ile oluşan hastalıklar dışında genel bağışıklığa etkilerinin öyle sanıldığı kadar yüksek olmadığını gösterdi.
Vitaminlerin, minerallerin fazlası neden zarar?
Vitaminlerin fazlası özellikle de yağda eriyen vitaminlerin fazlası doğrudan vitamin zehirlenmesi diye adlandırılan hastalıklara neden olur. Benzer şekilde suda eriyenlerden örneğin C vitamini fazlalığı, böbrek taşlarına neden olur. Bu nedenlerle kontrolsüz ve kendi başına vitamin kullanmaktan kaçınılmalı.