FREDERIKE GEERDINK
ABD’nin IŞİD’in gücünü ilk başta çok hafife aldığı ve IŞİD Haziran başında ülkede ilerlemeye başlayınca kaçıp giden Irak ordusunun gücünü de gözünde fazla büyüttüğü giderek daha açıkça görülüyor.
IŞİD faaliyet alanını, bir zamanlar ABD tarafından Irak ordusuna dağıtılan silah ve askeri teçhizatı ele geçirerek ciddi biçimde genişletti. Kürdistan bölgesinde kazanımlar elde etmeye başlayan IŞİD’e karşı savaşmak, gelişmiş silahlara sahip olmayan peşmerge güçleri için daha da güç hale geldi.
Ne zaman ki PKK ve YPG peşmergeye yardım etmeye geldi, IŞİD’e karşı verilen Kürt mücadelesi o zaman başarılı olmaya başladı. ABD’nin IŞID hedeflerine düzenlediği hava saldırıları da bu duruma yardımcı oldu.
PKK terör örgütü dışında her şeye benziyor
PKK (ve YPG) aslında terör örgütü dışında her şeye benziyor. IŞİD’e karşı savaşıyorlar, sivillere karşı değil. Sınırlarını genişletmek veya toprak kazanmak için saldırmıyorlar; sadece tarihsel olarak Kürtlere ait gördükleri toprakları korumaya çabalıyorlar.
Yaşadıkları Sincar kenti IŞİD’in eline geçmek üzereyken sığındıkları Sincar Dağı’nda aç ve susuz kalan Ezidilerin yardımına da sadece PKK ve YPG koştu. Ezidilerin kaçabilmesi için koridorlar hazırladılar. Ne yazık ki, birçoğu halen dağda. Çaresizlikleri de her dakika biraz daha artıyor.
Rojava’da ‘örnek’ bir demokrasi kuruldu
PKK ve YPG kontrol ettikleri her yerde kendi demokratik ilkelerini yürürlüğe geçiriyor. Bunun en yakın örneği, Kürtlerin ‘Rojava‘ (Batı Kürdistan) diye andığı Suriye Kürdistanı’nda görüldü.
Bazıları Hıristiyan azınlıkların haklarını da koruyan sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yönetimler oluşturdu; bölgede konuşulan bütün dillerin iletişim aracı olarak kullanılmaya devam edilmesini destekledi.
Kadınların toplumdaki rollerini dikkate alıyorlar. Ayrıca YPG artık çocuk askerlerin görev almayacağını vaat etmekle kalmayıp 18 yaşından küçük bütün savaşçıların ellerinden silahlarını aldı.
Türkiye’de de siyasi sistemin sağladığı kıt imkanlara rağmen PKK, Kuzey Kürdistan yani Bakur dedikleri coğrafyada demokrasiyi hayata geçiriyor. 2013 senesinde hükümetle başlattıkları barış süreci de, amaçlarına ulaşmalarına yardımcı oluyor.
BDP’nin iktidarda olduğu yerel yönetimlerde, yerel halkın sesini duyurabilmesi için meclisler kuruyorlar. Her BDP belediyesinde bir kadın, bir erkek olmak üzere iki başkan bulunuyor. BDP sadece Kürtlerin değil, Ermeniler, Aleviler, Süryaniler gibi azınlıkların ve hatta eşcinsellerin ve ateistlerin de haklarını gözetiyor.
Irak’taki Kürt bölgesi, yani Başur veya Güney Kürdistan ise daha farklı bir siyasi geçmişe sahip; PKK ve YPG’yle sürekli zıt düşüyor. Fakat orada da azınlıklar ciddiye alınıyor. Irak’taki Hıristiyanların kaçıp sığındıkları tek bölge burası.
11 Eylül sonrası listeye girdi
PKK, terör örgütleri listesine 11 Eylül’deki El Kaide saldırılarından sonra alındı. ABD ve Avrupa’nın ‘terörle savaş’ için Türkiye’ye ihtiyacı vardı ve PKK’yi terör örgütü ilan etmek Türkiye hükümetini memnun etmenin en iyi yoluydu.
Böyle yaparak Kürtlerin demokrasi ve insan hakları için verdikleri savaşı büyük ölçüde baltalamış oldular. Sadece Türkiye’de değil bütün dünyada Kürt meselesi, insan hakları yerine bir terör meselesi olarak görülmeye başlandı.
PKK hiçbir zaman bir terör örgütü olarak sınıflandırılmamalıydı. Ve şimdi bu listeden çıkartılması lazım; fakat terörle mücadele için Kürtlerin yardımına ihtiyaç duyulduğu için değil, esasında bir terör örgütü olmadığı için.
PKK, son derece anti-demokratik bir Türkiye’de 1978 senesinde kurulduğundan bu yana siyasi bir partiydi.
Fırsatçı gerekçeler için değil, kim oldukları, ne başardıkları ve neyi başarabilecekleri için desteğe ihtiyaçları var. Kürtlerin aslında neyin savaşını verdiği Irak ve Suriye’deki gidişat sayesinde tüm dünya tarafından görülebilse ve üzerlerindeki terör etiketi çıkartılsa çok iyi olacak.
Ama aynı zamanda çok da geç kalınmış olacak.