Mekân sahipleri artık müşterilerine kredi kartı slipi olarak bakabiliyor. Elbette kaliteli deneyimler, prestijler sunan, kaliteli yemekler ve özenli tarifler ile anı kıymetlendiren, verdiğiniz değerin karşılığını aldığımız mekanlar da yok değil. Ama enflasyonun hayatımızın bir parçası olmaya başlamasından itibaren konutta, otomotivde, markette, cafe/restoranlarda maliyetlerin çok ötesinde olağan kâr marjlarının dışında bir fiyat belirleme sürecine hep birlikte şahitlik ettik, etmeye de devam ediyoruz.
Merkezi otorite her ne kadar fiyat denetim ve sabitleme uygulamaları, alternatif satış kanalları ile denge kurmaya çalışsa da kaçan kantarın topuzunu henüz bulabilmiş değiliz. Bugün masanıza servis edilen suyun dahi garson tarafından size sunulmasının ekstra fiyatlandığı bir absürt komediyi canlı canlı yaşıyoruz. Prestijin, gösteriş ve imajın şımarık çocuğu yeme içme mekanları her gün yeni bir icatla karşımıza çıkmaya hazırlanıyorlar. Peki, biz tüketiciler bu duruma kayıtsız kalmayı sürdürecek miyiz? Dışarıda yeme içmekten geri durmak konforumuzdan, prestijimizden vazgeçmek anlamına mı gelecek, yoksa aşırı ürün ve fiyat yerleştirmelerine maruz kalmayı sürdürmekten zevk mi alacağız.
Fiyat artışlarının hayatımızda önemli bir yere sahip olması, satın alma gücündeki dalgalanmaların tüketim alışkanlıklarına etki etmesi farklı deneyimlerin farklı terimlerle vücut bulmasını da kolaylaştırmış oldu.
Fiyatlardaki aşırı yukarı yönlü değişmeler karşısında müşteri portföyünün erimesine izin vermek istemeyen firmalar üretmiş oldukları ürün ve hizmetlerin kalitesini eritmeyi tercih ettiler.