Şu sıralar etrafınızdaki herkes hastaymış gibi hissediyorsanız, yanılmıyorsunuz. Son günlerde ortaya çıkan solunum virüslerinin sayısı çok fazla… Peki, bağışıklık sistemlerimiz iki yıllık kapanmalara dayandı da neden her şey normale dönünce zayıfladı?
Sadece iki yıl önce Covid 19 salgınının zirvesindeyken, birçok insan ‘en son ne zaman hasta olduğunu’ hatırlayamadığını söyleyerek tecrit altında yaşıyordu. Çoğumuz normal hayata döndü ancak normalde kolaylıkla atlatacağımız enfeksiyon ve mikroplara karşı kendimizi daha savunmasız bulduk. Bu, karantina sırasında bağışıklık sistemlerimizin iyice zayıfladığı anlamına mı geliyor?
Inverse sitesi, karantinanın bağışıklık sistemleri üzerindeki etkileri ve bağışıklığımızı nasıl korumamız gerektiğini öğrenmek için iki psikonöroimmünologla konuştu: Pittsburgh Üniversitesi’nden Anna Marsland ve Los Angeles California Üniversitesi’nden Steve Cole…
Soru şuydu: Bağışıklık sistemlerimiz neden iki yıla aşkın tecride dayandı da, şimdi zayıfladı?
Uzmanlara göre, izolasyonu spor salonuna gitmek gibi düşünebiliriz. Antrenmanlarımız düzensizse, sık aralıklarla egzersizden kaytarıyorsak, (yani mikroplara yeterince maruz kalmıyorsak) spor yaptığımız zamanlardaki kazanımlarımız (burada bağışıklığımız) zayıflayabilir.
Bu, çocukluk döneminde çeşitli mikroplara maruz kalmanın, daha güçlü bir bağışıklık sistemi oluşturduğunu söyleyen “hijyen hipotezi” tarafından da destekleniyor gibi görünüyor. Ama olay şu ki, bağışıklık böyle çalışmıyor. Yetişkinler olarak, bağışıklık sistemlerimiz çeşitli ve farklı virüs ve bakterilere bol bol maruz kalmıştır. Biriyle karşılaştığımızda vücudumuz nasıl tepki vereceğini bilir. Ancak bu tepkinin sıklığı, bağışıklık sistemimizi daha da güçlü yapmaz.
İki türlü bağışıklık var
Bağışıklık iki koldan oluşur: Geniş, bir anda yanıt vermeye hazır olan doğuştan gelen bağışıklık sistemi ve Covid 19 gibi savaştığı belirli patojenlerin hafızasını koruyan adaptif bağışıklık sistemi.
Anna Marsland, birkaç yıllık tecritin bağışıklık sistemimizin hafızasına fazla etkisi olmayacağını belirtiyor. Bağışıklık sistemini derinden etkileyebilecek şeylerin, pandemide hemen herkesi etkileyen yalnızlık, stres ve endişe duyguları olduğuna dikkat çeken Marsland, duygusal durumlarımızı bağışıklık sistemine bağlayan birkaç yol olduğunu söylüyor. Marsland şöyle devam ediyor:
“Otonom sinir sisteminiz, kalp atış hızı, nefes alma ve cinsel uyarılma gibi istemsiz fizyolojik süreçleri kontrol eder. Bunun içinde sempatik sinir sistemi adı verilen bir alt program, savaş ya da kaç tepkinizi kontrol eder. Bu etkinleştirildiğinde, kanınızda dolaşan kortizon ve adrenalin gibi güçlü kimyasallar gönderir.”
Sürekli saldırıda sorun çıkıyor
Marsland, birçok farklı tipte bağışıklık hücresinin bu kimyasallara duyarlı reseptörlere sahip olduğunu, olağanüstü hızlı yanıt verdiğini ve bunun da iltihaplanmayı harekete geçirdiğini söylüyor. Kısa süreli stresten kaynaklanan iltihaplanma, mikroplarla savaş için iyi bile olabilir. Ancak savaş ya da kaç tepkiniz stres faktörlerinin her zaman mevcut olması nedeniyle devam ettiğinde veya sürekli saldırı altında hissettiğinizde, sorunlar ortaya çıkar.
Bu sadece kişinin kardiyovasküler hastalıklar gibi durumlara yakalanma riskine katkıda bulunmakla kalmaz, aynı zamanda kronik stres de bireyi interferon adı verilen bağışıklık proteinleri yoluyla viral enfeksiyonun hedef noktasına yerleştirir.
Bu proteinler, bir virüs ortaya çıktığında vücut tarafından üretilir ve bağışıklık sisteminin bir istilacı olduğunu bilmesini sağlar. Marsland, kronik stresin bu sinyali azalttığını söylüyor. Ayrıca adaptif bağışıklık sisteminin bazı kısımlarını, özellikle B hücrelerini (antikor yapan) ve T hücrelerini (virüsler ve diğer patojenlerle savaşmak için önemlidir) susturur.
Stresin yanı sıra, yalnızlık da bağışıklık sistemini kötü etkileyebilir ve bu da pandemide en sık yaşadığımız duyguydu.
Birleşik Krallık’ta Ekim 2020’den Şubat 2021’e kadar ankete katılan yetişkinlerin yaklaşık yüzde yedisi, 2020 baharında yapılan daha önceki bir ankete göre yüzde iki artışla “sıklıkla” veya “her zaman” yalnız hissettiklerini söyledi.
Yaklaşık 950 Amerikalı yetişkinle yapılan başka bir 2020 anketinde, Yüzde 36’sı “sıklıkla” veya “neredeyse her zaman veya her zaman” yalnız hissettiğini söyledi. Her iki ankette de, yalnızlık genç insanlar arasında yaygın görünüyordu.
Son iki yılda bağışıklık sistemimizi etkilemiş olabilecek, yeterli uyku, egzersiz ve diyet almak gibi psikoloji ve akıl sağlığına bağlı pek çok başka faktör de var. Bunların tümü karantina sırasında muhtemelen düşüşe geçti. Hem Marsland hem de Cole, çıkarılacak dersin, Covid-19 gibi küresel bir kriz sırasında sağlığı korumak önemli olsa da, dar görüşlü bir odaklanmanın ormandaki tüm ağaçları gözden kaçırmamıza neden olabileceğini söylüyor.
“Sosyal izolasyon sırasında, fiziksel olarak izole olsanız bile diyet, egzersiz ve insanlarla iletişim kurmanın önemi hakkında daha fazla tavsiyede bulunabilir miydik?” diye soran Marsland, yanıtı da kendisi veriyor: “İnsanlara başa çıkma mekanizmaları konusunda yardımcı olabilirdik.”
Cole ise “Akıl sağlığımızı yeniden toparlayabilirsek, kalıcı sağlık risklerini azaltma şansımız olur” diye ekliyor.