• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Mutsuzluk kaynağı olarak 'büyüme' takıntısı

24/03/2023 22:10

*PELİN YENİGÜN DİLEK

Ekonomi politikalarımızın dolaylı ve doğrudan en önemli göstergesi olarak Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSHY) verisi, bir ülkede bir yıl içinde üretilen katma değeri ölçmeye çalışıyor.

‘Ekonomik büyüme‘ olarak da adlandırılan GSYH’nin bir yıl içindeki reel değişimi, tam bir tesadüfler serisi olarak bugünkü halini almış. 2. Dünya Savaşı döneminde silah envanterini tutmak için geliştirilen ekonomik büyüklük göstergesi, savaştan sonra Birleşmiş Milletler’in istatistiki gözetiminde çerçeve ve standartları belirlenip bugünkü global ekonomik sistemimizin en önemli yapıtaşı haline gelmiş.


GSYH’nin hesaplanma yöntemi aslında mevcut değerler sistemimizde birçok garipliğe işaret ediyor:

* GSYH’de değer, para her el değiştirdiğinde yaratılıyor. Paranın ne amaçla el değiştirdiğinin bir önemi yok. Silah ticaretinin veya deprem sonrasında yapılan harcamaların ekonomiye katkısı ile gıda üretiminin ya da eğitime harcanan paranın katkısı arasında GSYH açısından bir fark yok. Para el değiştirdiği anda, yaratılan çevresel ve sosyal etki nötrleştiriliyor.

* Bir ağacın ormanda bir değeri yok; kesilip kereste ve mobilya haline getirildiğinde GSYH’nin radarına giriyor. 

* Ev içinde yapılan hiçbir üretimin, çocuklara veya yaşlılara verilen bakımın bir değeri yok; çünkü para el değiştirmediğinde GSYH bunu muhasebeleştiremiyor. 

Bundan 50 yıl önce durumun anlamsızlığının farkına varanlar olmuş; hem de siyaset arenasında. Robert Kennedy, 1968’de, GSYH’nin yaşamı değerli kılan şeyler dışındaki her şeyi ölçtüğünü söylemiş. 

Bu göstergenin mühendisi diyebileceğimiz Simon Kuznets, erken aşamada yarattığı canavarın farkına varıp şu uyarıyı yapmış: “İnsan zihninin karmaşık bir durumu basitleştirme konusundaki kapasitesi, kesin olarak belirlenmiş kriterler açısından kontrol edilmediğinde tehlikeli hale gelir. Özellikle nicel ölçümlerde, sonucun kesinliği, genellikle yanıltıcı bir şekilde, ölçülen nesnenin ana hatlarında kesinlik ve basitlik olduğunu gösterir. Milli gelir ölçümleri, özellikle bir argümanın etkinliğinin genellikle aşırı basitleştirmeye bağlı olduğu meselelerle ilgilendiklerinden, bu tür bir yanılsamaya ve bunun sonucunda ortaya çıkan suistimale açıktırlar.“

GSYH’nin gücü tam olarak bu basitleştirme kapasitesinden kaynaklanıyor. Bir ülkede uygulanan uzun ve kısa vadeli ekonomik ve sosyal politikaların bir sonucunu bir yıllık bir süreç içinde ölçebiliyor ve diğer ülkelerle karşılaştırabiliyorsunuz. Herkesin aklına ve siyasetçilerin diline, başarıyı ya da başarısızlığı ölçebilecek bir rakam verebiliyorsunuz. 

İlginç bir şekilde, GSYH’nin zayıf noktası da tam burası. 2. Dünya Savaşı’nda silah sayısı belki savaşı kimin kazanacağını anlamanıza yardımcı olabiliyordu; fakat tek bir rakamın yarattığı basitlik, büyümenin niceliği ve kalitesi, maliyetler ile getiriler ve kısa ile uzun dönem arasındaki ayrımlar konusunda hiçbir bilgi içermiyor.

Büyümenin kalitesi önemsenmeyince inşaattan gelen büyüme kısa vadede daha hızlı bir hacimsel büyüme yarattığından diğer sektörlerin önüne geçebiliyor. Büyümede sadece bir yıllık bir muhasebe hesabına baktığınızda, o yıl içinde yaratılan çevresel tahribatlar önemsenmiyor. Her türlü çevresel tahribat, başka bir neslin, başka bir muhasebe döneminin problemi olarak görülüyor ve dışsallaştırılıyor. 

Türkiye’nin GSYH büyümesinin hikayesi de Kuznets’in bahsettiği tehlikeli basitleştirmenin vücut bulmuş bir hali adeta. Birkaç veriyle netleştirelim:

1) Türkiye’nin son 20 yıllık büyüme ortalaması yüzde 5.5, son beş yıllık ortalaması yüzde 4.5.  Gelişmekte olan ülkelerde son 20 yıllık büyümede performans aynı; fakat son beş yılda Türkiye diğer ülkeler kadar yavaşlamamış. Buna karşılık mutlak büyüme, maliye ve para politikalarıyla yüksek tutulurken herkes aynı oranda pay alamamış. İşgücü ödemelerinin (sabit gelirlilerin payı da diyebiliriz) GSYH içindeki payı son beş yılda yüzde 32’den yüzde 24’e düşmüş. 

2) Son beş yıllık dönemde yoksulluk riski altında olanların -ortalama refah düzeyinin altında kaldığı için topluma sosyal katılımları kısıtlanma riski olanların- oranı  yüzde 20’den yüzde 24.4’e yükselmiş. Gelirden en düşük payı alan yüzde 5’lik kesimin payı, yüzde 0.96’dan yüzde 0.89’a düşmüş.

3) Kişi başına düşen gelir, özgürlük, sağlık ve sosyal yardım imkanları, yolsuzluk karnesi, eğitim ve alım gücü gibi göstergeleri birleştiren Dünya Mutluluk Endeksi’nde Türkiye son beş yılda 69’uncu sıradan 106’ıncı sıraya gerilemiş. 

4) Yolsuzluk Algı Endeksi’nde, 2017’de 81’nci sıradayken, 2022’de 180 ülke arasında 101’inci sıraya gerilemişiz.

5) Kadınların işsizlik oranı yüzde 13.4; erkeklerden yaklaşık 4 puan daha yüksek, son beş yılda herhangi bir düşüş yok. Fakat yaş gruplarına göre ayrıldığında özellikle 40 yaş altı kadınların işsizlik oranında artış var. 

6) 2017-2021 yıllarında yanan orman alanı 150 bin hektardan fazla; bir önceki beş yılki yaklaşık 20 bin hektarın çok üstünde.

Bu listeyi başka çevresel, sosyal ve gelir eşitliği göstergeleriyle uzatabiliriz. Ülkenin GSYH performansının yükselmesi, diğer makroekonomik risk göstergelerini artırdığı zaman zaten sağlıklı olmuyor. Bir de bunun üstüne diğer kalkınma göstergeleri de iyiye gitmiyorsa büyümeye yönelik hedefler, kim ve ne için daha fazla büyüdüğümüz sorgulanır hale geliyor. 

Uzun vadede dünyanın geri kalanında olduğu Türkiye’de de muhasebe metotlarının sosyal, çevresel ve ahlaki değerlere yön vermesinden kurtulacağımızı ümit edebiliriz. Zaten biz bunu yapmazsak doğa zorla yaptıracak gibi görünüyor. Kısa vadede ise Türkiye’de büyümenin kalitesinin artırılması için basiretli politikalar tercih edilmesi çıkış yolu olabilir.  Aksi takdirde, toplumsal refah yaratmayan bir göstergeyle ilgili takıntı, kitlesel mutsuzluğumuzu artıracak. 

*Boğaziçi Üniversitesi, Kent Üniversitesi-Canterbury ve Leuven Üniversitesi’nde ekonomi ve
kalkınma ekonomisi dallarında lisans ve yüksek lisans yaptı. Türkiye Sınai Kalkınma
Bankası ve Global Menkul Değerler’de ekonomist, Garanti Bankası’nda baş ekonomist olarak
çalıştı. Halen makroekonomi ve sürdürülebilirlik konularında özel sektöre, sivil toplum
kuruluşlarına ve uluslararası bankalara danışmanlık veriyor. Uzun dönemli kalkınma
odaklı çalışmaları için longviewturkey.com adlı bloğu sürdürüyor.

Kategori:Agora, Vitrin-mobil

Tüm yazılar: Pelin Yenigün Dilek

SON HABERLER

Dolar ve avro güne nasıl başladı? – 12 Mayıs 2025

Liranın dolar ve avro karşısında eriyişi sürüyor. Dolar/TL 38,7451 seviyesinden ilerliyor, avro/TL 43,5102 seviyesinden güne başladı.

Gram altın güne nasıl başladı – 12 Mayıs 2025

Bir gram altın şu an (saat 9:01) 4.075,38 liradan işlem görüyor.

17 ilde 'dolandırıcılık' operasyonu: 114 milyon liralık mal varlığına el konuldu

17 ildeki ‘dolandırıcılık’ operasyonunda 160 kişi gözaltına alındı. 114 milyon liralık mal varlığına el konuldu.

Araştırma: Beş yaşın altındaki her beş çocuktan birinde beslenme bozukluğu var

Türkiye’de 5 yaş altındaki her beş çocuktan birinde beslenme bozukluğu var. Yüzde yedisi yeterince beslenemiyor.

Ülkenin genelinde bu hafta sağanak yağış bekleniyor: Üç büyükşehirde hava durumu

Türkiye’nin büyük bölümünde bu hafta gök gürültülü sağanak etkili olacak. Hava durumu mevsim normallerinde seyrederken iç kesimlerde sıcaklık 1-2 derece düşecek.

Kılıçdaroğlu'ndan YRP'li cumhur ittifakına: Kadınları hiç tanımıyorlar
Demirtaş: AKP'nin muhalefet partilerine sızdırdığı ajan provokatörler ifşa olacak

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 750 gündür hapiste

YAZARLAR

Araştırma: Beş yaşın altındaki her beş çocuktan birinde beslenme bozukluğu var

Mesude Demir

Editör eksikliği fazlalık yaratır

Mustafa Dağıstanlı

Anne dediğin başlangıçtır

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Dilsiz bir ülkenin çığlığı

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Sırrı Süreyya Önder'in 'Cumhuriyet' eleştirisi üzerine…

Murat Sevinç

Silmek isteseler de silemezler

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Füruzan'ın röportajlarındaki dil dikenleri

Mustafa Dağıstanlı

GÜNÜN 11’İ

Alaattin Aktaş: 'Şak diye 10 milyar döviz satma' önerisi acaba 'şak' kısmı aynı kalmak kaydıyla faiz artışında uygulansaydı…

Murat Muratoğlu: 'Dış mihrak', 'üst akıl', 'iç hain' derken şimdi de repertuara 'malum çevreler' eklendi

Abdullah Tolu: Büyük şirketler futbol kulüplerinin statlarında loca kiralayarak, müşterileri ve personelini ağırlıyor

Yusuf Dinç: Politika faizini, enflasyonu bahane edip kura göre ayarlamaktan vazgeçilmeli…

Engin Solakoğlu: ABD'nin Ortadoğu'da yeniden çizmeye kalkıştığı harita bakımından Türkiye'nin önemi eşsiz

Erdal Sağlam: Bu iktidarın enflasyonu tek haneye indiremeyeceği çok açık

Ünal Özüak: Malaga ligin en iyi takımı olabilir ama Galatasaray daha motive olmalıydı

Abbas Güçlü: Çin, başta ABD olmak üzere diğerlerine hiç benzemiyor!

Nuray Babacan: Temkinli duran AKP'li siyasetçiler var

Murat Belge: İki çocuğunu öldürmüş 'vatanperver'le aynı safta yer almak 'bütün' AKP sempatizanlarını mutlu eder mi?

Faruk Bildirici: Haberi düzeltmesi, istismarın ayrıntılarının pornografik bir dille anlatıldığı satırları silmesi gerekirdi

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×