Mesela… “Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak” fikrini kafaya koymuşsanız ve kesintisiz bir siyasal istikrar dönemi de bu hedefe eşlik ediyorsa bunu sağlayabilirsiniz. Ne “dış güçler” ne de “karanlık odaklar” sizi durdurabilir. Zaten böylesine büyük bir hedef aynı zamanda her türlü engeli aşmak iradesini de içerir. Tabii ki bir ülke büyürken bir başkasının payından da eksilteceği için rahatsızlık yaratacaktır ama hedef koymak paylaşımı değiştirmek anlamına geldiği için bunu aşacaksınız ya da iradeniz varsa aşarsınız. Dolayısıyla işler yolunda giderken başarıyı kendinize yazarken, hava tersine döndüğünde dış güçlerden şikayetçi olamazsınız. Adı ister dış güç, ister küresel rekabet ister de kıskançlık olsun, bir veya birden fazla ülkenin ayağına basmadan hangi hedef tutturulabilir ki? Güney Kore, İspanya, Portekiz ve -benzetmek gibi olmasın- Çin de böyle başardı. Ya da çok önceden başaranlar. Herkes başkalarının ayağına basarak ve mücadele ederek büyüdü, demokratikleşti, zenginleşti ya da hepsi birden oldu.
Mustafa Karaalioğlu’nun yazısı