Kendi çocuğumuzu yoksulların asla ulaşamayacağı özel okullarda okutmak için canımızı dişimize takıyoruz. Çünkü diğerlerinin devlet okullarında artık ne kadar korkunç bir eğitim göreceğini ve geleceklerinin nasıl tehlikeye düşeceğini biliyoruz.
Özel sağlık sigortası primlerimizi ödemeyi aksatmıyoruz. Çünkü devlet hastanelerinin kötü işlediğinden ve orada insan gibi muamele görmeyeceğimizden adımız gibi eminiz.
Yeni yapılan modern konutlarda bir daire almaya can atıyoruz.
Eski mahallelerin yok olması, ağaçların kesilmesi, yeşil alanların istila edilmesi, inşaat ekonomisine yüklenen sermayenin cebimizdeki paraya göz dikmesi umurumuzda değil. Parayla konfor satın almayı her alanda doğal sanıyoruz; Hassasiyetlerimizi konforumuza kurban veriyoruz.
Derken bir gün… Bir kadının, kocasını arabasıyla ezip öldüren “şımarık zengin çocuğu” hakkındaki şikâyetini yüklü bir para karşılığı geri çektiği konuşulmaya başlanıyor. “Zengin çocuğu” az bir cezayla hapisten kurtuluyor.
Ve biz dünyanın gelmiş geçmiş bütün günahlarını, katilin az cezayla kurtulmasına vesile olan o kadına yüklüyoruz. Bizi biçimlendiren ve kendi ahlakını bize benimseten o korkunç sistemi sorgulamak nasıl işimize gelmiyorsa; Hukuk sistemini sorgulamak da aklımıza gelmiyor.